Ne güzel bir din, ve ne güzel bir peygamber. Az önce bloglar arasında gezinirken Bir Mavi Umut'ta gördüm bu hadisi. Sizlerle de paylaşmak istedim.
Hazret-i Peygamber(s.a.v.), herkesi çocukları öpmeye teşvik eder:
"Çocuklarınızı çok öpün. Zira her öpücük için Cennet'te size bir derece verilir.
Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar." buyurmuşlardır.
(Müsned-i Zeyd b. Ali)
Yapılan her iyi her güzel şeye bir mükafat var. Bu kadar incelik karşısında diyecek çok fazla söz de yok.
24 Eylül 2010 Cuma
22 Eylül 2010 Çarşamba
Meyve Serinliği
Bugün size eşimin tasarımı olan bir tariften bahsedeceğim. Özellikle sıcak yaz günlerinde insanın içini serinleten, hafif ve lezzetli bir tatlı. Hazırlanması ne kadar kolaysa yemesi bir o kadar keyifli. Asıl keyifli olan paylaşım kısmı benim için.
Gelelim tarife:
1 adet şeftali
2 yemek kaşığı toz şeker
1 dilim kavun
4 top kaymaklı dondurma
üzerine bal ve türk kahvesi
Şeftali yapımı Devletşah'tan: Tarif için buraya bakabilirsiniz. Şeftali ile şeker rondoda geçirildikten sonra buzlukta dondurulur. Biz bu kısmı daha önceden hazırlamıştık. Elimizde bu şekilde dondurulmuş meyvelerimiz var. Kullanmadan on dakika önce buzluktan çıkararak biraz erimesini bekliyoruz. Ardından blenderdan geçiriyoruz.
Kasemizin en altında küçük küçük dilimlenmiş kavunları koyuyoruz. Üzerine kaymaklı dondurmayı ekliyoruz. En üste de şeftali püremizi ekliyoruz. Bunlara biraz daha tat katması için ister direk isterseniz suyla hafif seyreltilmiş balı üzerinde gezidiriyoruz. Sonra da bir çay kaşığı yardımıyla türk kahvemizi tatlımıza serpiştirerek lezzetimizi noktalıyoruz. Hepinize afiyet olsun.
Anlattığım kadar uzun sürmüyor hazırlama kısmı :)
20 Eylül 2010 Pazartesi
'Benim'semek
Hayatta hiçbir zaman birşeyleri aşırı sahiplenen biri olmadım. Arkadaşlarım, oyuncaklarım, işim, ve hatta evim. Bunlardan birisi bana olumsuz bir yanıt verse, sahipliğimi devam ettirmek için mücadele vermezdim sanırım. Bu şekilde kopan arkadaşlıklarım da olmadı değil. Beni istemeyeni ben de istemem modunda değilim daha ziyade kırılırım belki ama içime gömer yoluma sensiz devam ederim modundayım diyebilirim.
İnsan dünyaya geldiği gün nasıl yalnız gelmişse ölüme de bir o kadar yalnız ve hiçbirşeysiz gidiyor. Malesef ki zaman insana sonsuzmuş gibi geliyor ve herşeyi sahiplenmeye başlıyoruz. Bunu Nehir bebeğin ölümüyle daha bir idrak edebildim. Bir vesile oldu diyebilirim. 'Benim' kavramını sorgulamam için bir fırsat.
Nehir'in ölüm haberini okuduğumda içimden birşeyler koptu. Kendi evladı ölen biri nasıl üzülür, nasıl acı çeker? Neredeyse anladım diyebilirim. Yıkıldım, kendi evladımı düşündüm. Bu şekilde bir sınanmaya hazırlıklı değildim. Ya ona birşey olursa? Ne yapardım, nerelere giderdim. Hangi gökyüzü aydınlatabilirdi içimi. Düşünmek istemedim ama nafile. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Kah ağladım, kah düşündüm. Ne kadar 'benim'semişim evladımı. Ne kadar 'benim'di o. Gerçekten ne kadar? Miktarı sorgulayamadım. Bana verildiği kadar benimdi. Daha fazlası değil.
''O'ndan geldik ve dönüşümüz ancak O'nadır.'' Bunu bilen biri olarak nasıl da uzaklaştırmışım kendimden bu ayeti. Bu kadar aşırı bağlılık, bu denli bir benimseme beni üzdü gerçekten. Herşey gibi ben de evladım da misafirdik burada ve sıramız geldiğinde gidecektik. Sıranı kimde olduğunu bilmeden.
Evladımı çok seviyorum. Dünyada O'ndan daha çok sevdiğim birşey yok.Kılına zarar gelse bin parça olur yüreğim. Anne yüreği işte böyle birşey. Olması gerektiği gibi. Ama 'benim' olma halinden artık uzağım. 'Benim' kavramından çok bir 'emanet' gözüyle bakıyorum şimdilerde oğluma. O'nu sonsuz sevmeme engel değil bu. Aşırı bağlanmadan sevmek -her zaman başaramasak da- sanırım en güzeli.
Not: Bu yazı Annelerin Dünyası'nda da yayınlandı. 'Benim' olma konusuna ithafen yazılmış bir yazı. Orada misafirim :) Siz de bir göz atmak isterseniz buradan bakabilirsiniz.
İnsan dünyaya geldiği gün nasıl yalnız gelmişse ölüme de bir o kadar yalnız ve hiçbirşeysiz gidiyor. Malesef ki zaman insana sonsuzmuş gibi geliyor ve herşeyi sahiplenmeye başlıyoruz. Bunu Nehir bebeğin ölümüyle daha bir idrak edebildim. Bir vesile oldu diyebilirim. 'Benim' kavramını sorgulamam için bir fırsat.
Nehir'in ölüm haberini okuduğumda içimden birşeyler koptu. Kendi evladı ölen biri nasıl üzülür, nasıl acı çeker? Neredeyse anladım diyebilirim. Yıkıldım, kendi evladımı düşündüm. Bu şekilde bir sınanmaya hazırlıklı değildim. Ya ona birşey olursa? Ne yapardım, nerelere giderdim. Hangi gökyüzü aydınlatabilirdi içimi. Düşünmek istemedim ama nafile. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Kah ağladım, kah düşündüm. Ne kadar 'benim'semişim evladımı. Ne kadar 'benim'di o. Gerçekten ne kadar? Miktarı sorgulayamadım. Bana verildiği kadar benimdi. Daha fazlası değil.
''O'ndan geldik ve dönüşümüz ancak O'nadır.'' Bunu bilen biri olarak nasıl da uzaklaştırmışım kendimden bu ayeti. Bu kadar aşırı bağlılık, bu denli bir benimseme beni üzdü gerçekten. Herşey gibi ben de evladım da misafirdik burada ve sıramız geldiğinde gidecektik. Sıranı kimde olduğunu bilmeden.
Evladımı çok seviyorum. Dünyada O'ndan daha çok sevdiğim birşey yok.Kılına zarar gelse bin parça olur yüreğim. Anne yüreği işte böyle birşey. Olması gerektiği gibi. Ama 'benim' olma halinden artık uzağım. 'Benim' kavramından çok bir 'emanet' gözüyle bakıyorum şimdilerde oğluma. O'nu sonsuz sevmeme engel değil bu. Aşırı bağlanmadan sevmek -her zaman başaramasak da- sanırım en güzeli.
Not: Bu yazı Annelerin Dünyası'nda da yayınlandı. 'Benim' olma konusuna ithafen yazılmış bir yazı. Orada misafirim :) Siz de bir göz atmak isterseniz buradan bakabilirsiniz.
9 Eylül 2010 Perşembe
Bayramlarınız Bayram Ola
Bir ramazan ayını daha geride bıraktık. Bayrama kavuştuk çok şükür. Birinci gün bitti bile. Bizim ilk günümüz yollarda geçti diyebilirim. Henüz sadece anne babalarla görüştük. Umarım bayram ziyaretlerimiz keyifle geçer. Gitmek istediğimiz herkese gidecek kadar vaktimiz olur inşallah.
Herkese huzur dolu bir bayram diliyorum. Bayramınızın şeker tadında geçmesi dileğiyle.
Herkese huzur dolu bir bayram diliyorum. Bayramınızın şeker tadında geçmesi dileğiyle.
3 Eylül 2010 Cuma
Kitap Ödüllü Bir Yarışmaya Buyrun
Aslında başka sitelerin linklerini reklam amaçlı olarak sitemde yayınlamaktan hoşlanmıyorum. Ama bu sefer konu kitap. İşin ucunda kitapla ilgili birşeyler varsa çok da düşünmeye gerek yok.
Aşağıdaki linke tıklayarak yarışma hakkında bilgi sahibi olabilir, dilerseniz siz de katılabilirsiniz.
http://www.kitapkolik.net/kitapkolik-net-kitap-odullu-yarisma
Aşağıdaki linke tıklayarak yarışma hakkında bilgi sahibi olabilir, dilerseniz siz de katılabilirsiniz.
http://www.kitapkolik.net/kitapkolik-net-kitap-odullu-yarisma
1 Eylül 2010 Çarşamba
Bü Günlerde Bir Gariplik mi Var Evimizde Ne?
-Bu günlerde bulaşık makineniz yıkama sonrası hiç yıkanmamış ya da az yıkanmış durulanmamış bulaşıklarla karşılıyor mu sizi?
-Çamaşır makinesinin içinden yıkanmış çamaşırlarla birlikte bir çatal da çıkıyor mu?
-Yine bu günlerde kaybettiğiniz kapı anahtarınız kirli sepetinden, günlerce aradığınız çorabınızın teki balkondaki boş damacanadan çıkabiliyor mu?
-Derleyip toparladığınız kitaplığınız siz odadan çıktıktan saniyeler sonra hiç toplanmamışa dönebiliyor mu?
-Elektrik süpürgenizin kablosu anlamsız bir şekilde her sabah metrelerce dışına çıkmış olabiliyor mu?
-Mutfaktaki küçük tavalar kanepenin altından, cezveniz gardroptan çıkabiliyor mu?
-Son olarak da yürüyen damacana eklendi bizim evin garip hallerine.
Bu günlerde bu garip halin müsebbibi ile acaba ne nerde yi daha çok arar olduk.
Sizin evinizde de buna benzer garip haller oluyor mu?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)