Deneme

28 Aralık 2010 Salı

Tuvalet Eğitimi


Tuvalet eğitimi için ‘doğru’ yaş çocuğun kendini hazır hissettiği yaştır. Uzmanlar, tuvalet eğitimi için en uygun zamanın iki yaş ve sonrası olduğunu belirtiyor ve kesinlikle zorlanmaması gerektiğini vurguluyor. Tuvalet eğitiminde zorlamamak ve sabırla hoşgörüyle yaklaşmak gerekiyor. Aksi takdirde çocuk psikolojik olarak etkileniyor ve sonrasında yaşanan süreç çok daha zor geçebiliyor.Bizim doktorumuzun ve pek çok doktorun da dediği gibi çocuklar tuvalet eğitimine dair genetik olarak yatkınlar. Yani bize düşen onları gözlemleyerek doğru zamanı beklemek.

Oğlum henüz tuvalet eğitimine
dair sinyaller vermeye başlamadı. Aslında birkaç ay önce bezinden rahatsız olduğunu düşündüren hareketler içindeydi. Bez dolduğu vakit hemen değişmesini istiyordu. Biz de umutlanmıştık ama devamı gelmedi. Bu günlerde lazımlık kullanmaya başladık. Lazımlığımız bir kaç aydır var. Belki alışır diye aldık. Henüz kullanması için zaman oldugunu düşünerek sadece bezliyken alışması için almıştık onu da. Ta ki geçtiğimiz hafta sonuna kadar. Hafta sonu kuzenlerimle birlikte otururken bizim afacanın hareketlerinden bezini dolduracağını fark ettik. Elinden tutup banyoya giderek lazımlığına oturttum. Beş dakika içinde büyük ve küçük tuvaletini yaptı. Ertesi gün babamız daha önce almış olduğu ve 2 yaşından sonra vermeyi düşündüğü kitabı oğlumuza hediye etti. Baba oğul uzun süre kitapla ilgilendiler. Kitabın da etkisiyle oğlum lazımlık olayını sevdi. Henüz kendisi tuvaletinin geldiğini ifade etmese de hareketlerinden belli edip benim de teşviğimle lazımlığa oturuyor. Burada dikkat ettiğim en önemli nokta kesinlikle zorlamadan ve sürekli yanında olarak, istemediği takdirde devam etmeyerek sabır ve anlayış göstermek. Kaş yapayım derken göz çıkarmamak gerek.
Ben oğlumun neleri yapıp neleri yapamayacağının farkındayım. Henüz kendi kendine giyinip soyunamıyor. Tahmin ediyorum ki tuvalet konusunda bize yardımcı olacak kas grubu da henüz yeterince gelişmiş değil. Buna rağmen son 4 gündür oğlum bezine büyük tuvalet yapmadı. Bu bir başlangıç tabi. Biraz daha zamanı var. Zamanla kendini daha iyi kontrol edip tek başına lazımlığa oturacaktır. Sanırım o günler de çok uzak değil. Konuyu toparlamak gerekirse tuvalet eğitiminde dikkat edilecek hususları birkaç madde halinde toparlamak istiyorum.
-İlk ve en önemli nokta çocuğunuzu gözlemleyin. Eğer henüz tuvalet ihtiyacıyla ilgili sinyaller vermiyorsa acele etmeyin. Sabırlı olun ve bekleyin.
-Bir lazımlık edinerek çocuğunuzu arada sırada bezli halde oturtarak ufak alıştırmalar yapın. Benim oğlum lazımlığa oturur ve ıkınmaya başlar. Tuvaleti olmasa bile.
-Kendi kendine soyunup giyinmesini teşvik edin.
-Lazımlığa oturmak istemezse kesinlikle zorlamayın, sinirlenmeyin, anlayış gösterin.
-Büyüklerinize çok fazla kulak asmayın. ''Ben seni bir yaşında bezden bıraktırmıştım'' hurafelerine inanmayın.
-Uykudan uyandığında, yemeklerden sonra ve oyun aralarında kısa birer tuvalet molası verin. Bu şekilde belirli bir tuvalet düzeni oturtmak daha kolay olur.
-Teşvik edin, sevin, ödüllendirin.

Bunlar şimdilik benim naçizane tavsiyelerim. Son madde bu konuda ve her konuda tavsiyemdir.

2 Aralık 2010 Perşembe

Sebzeli Karnabahar

Hazır karnabahar mevsimindeyken, bu da farklı bir tarif. Değişiklik sevenlere. En azından bizim gibi sebzeli denememiş olanlar için.
















Malzemeler:
1 adet karnabahar
1 adet kuru soğan
2 adet patates
2 adet havuç
3 diş sarmısak
1 çay bardağı süt
100 ml krema
1 adet yumurta
yarım çay bardağı zeytinyağ
1 tatlı kaşığı tuz
1 çay kaşığı karabiber
1 avuç taze nane ya da 1 tatlı kaşığı kuru nane

Yapılışı:
Karnabahar 20 dakika kadar suda haşlanır.
Kurusoğan, patates ve havuç rendenin iri kısmıyla rendelenir ya da elde ince olacak şekilde doğranır. Sarmısaklar ince ince doğranır.
Süt, krema, yumurta, tuz, karabiber, nane karıştırışılır.
Çiçek çiçek ayrılmış karnabaharlar bu karışımın içine dökülür.
Zeytinyağ tepsiye dökülür. Üzerine rendelenen sebzeler eklenir. Çok az tuz serpiştirilir. Soslanmış karnabaharlar sosuyla birlikte tepsiye, sebzelerin üzerine yayılır. 200 derece fırında 30 40 kadar üzeri kızarıncaya dek pişirilir. Afiyet olsun.

Kestane Şekeri

İlk evlendiğimiz yıllarda sık sık yaptığım yapması zahmetli ama yemesi bir o kadar lezzetli bir tatlı kestane şekeri. Uzun zamandır yapmıyordum. Son günlerde birkaç arkadaş konuşurken konu birden kestane şekerine geldi ve kestanelerin iç ve dış kabuklarının soyulması için pratik bir tarif öğrenmiş oldum. Denedim ve gördüm ki bu pratik yöntemle bile kestane şekeri yapmak yine zahmetli. Zahmetine katlanırım diyenler için buyrun tarifimiz.

















Malzemeler:
1 kg kestane

Şerbetine:
3 bardak şeker
3 bardak su

Yapılışı:
Kestaneler enine bir daire oluşturacak şekilde çizilir. Kızgın yağda kızartılır ve soguk suya alınır. Bu aşamada kimi kestaneler iç ve dış kabuklarıyla birlikte kolayca soyulurken kimileri de iç kabuklarından ayrılmamakta direndiler :) Dolayısıyla kestanelerin kabuklarını soyma işlemi bittikten sonra iç kabukları soymam bir saatimi aldı. Şanslıysanız damarsız kestanelere denk gelir ve iç kabuklardan dış kabukla birlikte kurtulursunuz. Soyma işlemi bittikten sonra kestaneler kısık ateşte haşlanır.
Su ve şekerden bir şerbet hazırlanır. Kaynayan şerbet iyice kısılır ve kestaneler şerbete ilave edilir. Bu aşamada şerbette fokurdama olmaz. 2 saat kadar kısık ateşte pişen kestaneler şerbetini çekmiştir. Vanilya ilave edilerek ocaktan alınır. Şerbetin içinde bir gece bekletilerek ertesi gün servis edilir.
Kestanelerin kabuklarını soymada daha önce kullandığım yöntemden de bahsedeyim:
Kestanelerin dış kabukları soyulur. Tencerede kestaneler yumuşayana ve iç kabuklarını kolayca bırakana kadar kısık ateşte haşlanır. İç kabuklar soyulur. Bundan sonraki aşama yukarıda yazılanla aynı. Denemek isterseniz aklınızda bulunsun. Afiyet olsun.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Fırında Brokoli

Brokoli ister salatada ister yemeklerde severek yediğimiz bir sebze. Son olarak denediğim tarifi biz ailecek beğendik. O nedenle sizinle de paylaşalım istedik.















Malzemeler:
1 paket (500 g) brokoli
2 adet patates
2 adet havuç
2 adet kuru soğan
100 g beyaz peynir
100 ml krema
Yarım çay bardağı zeytinyağı
2 çay kaşığı tuz
1 tutam nane
1 tatlı kaşığı karabiber

Yapılışı
Brokoliler haşlanır.
Havuç ve patatesler rendelenir.
Soğanlar yemeklik doğranır.Tencerede zeytinyağ ile birlikte bir miktar kavrulur.
Soğanların rengi değişmeye başlayınca rendelenmiş havuç ve patatesler ve 1 çay kaşığı tuz tencereye ilave edilir. Tüm malzemeler biraz kızarıp kavrulana kadar arada karıştırarak pişirilir.
Bir borcama pişen karışım yayılır. Üzerine haşlanmış brokoliler dizilir.
Küçük bir kapta beyaz peynir, krema, 1 çay kaşığı tuz, nane ve karabiber eklenerek karıştırılır.
Brokolilerin üzerine hazırlanan karışım dökülerek 200 derece fırına verilir.
Üzeri kızarana kadar pişirilir. Afiyet olsun.

12 Kasım 2010 Cuma

Yeni Meleğime




















Hoşgeldin kızım,
Çekirdek ailemize abinden sonra sen de teşrif ediyorsun inşallah. Aramıza katılmana henüz zaman olsa da artık varlığını hissedebiliyor olmamız senin de bizimle olduğunu gösteriyor. Şükürler olsun ki annelik lütfunu ikinci kez yaşıyorum.
Seni gönderene sonsuz şükürler...

11 Kasım 2010 Perşembe

1,5 yaş duası

''Allah'ım, Bana akıl ver; fikir ver; şükür ver.''
Oğlum yeni yeni dua etmeyi öğreniyor. ''Amin'' demekle başladık önce. ''Allah'ım'' ve ''amin''. ''Allamin'' dedi minişim dilinin döndüğünce. Sonra ben söyledim o tekrarladı:
- Allah'ım
- Allamin
- Bana akıl ver.
- Akiiiii
- Fikir ver.
- Fikiiii
- Şükür ver.
- Şüküüü
- Amin
- Amin
Rabbim kabul olunan dualardan eylesin dualarımızı. Doğaçlama bir dua ettik oğlumla ancak bu kadar oldu. Buna şükür. Allah hayırlı şeylere gönlümüzü düşürüp hayırlısıyla istemeyi nasip etsin inşallah.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Kara Üzüm Reçeli
















Bolu'dan gelen teyzemiz bizlere değişik bir kara üzüm getirmişti beraberinde. Bahçesinden toplanmış mis kokulu üzümler. Miktar biraz fazla olunca bir kısmını reçel olarak değerlendirelim istedik.

Malzemeler:
500 g. üzüm
250 g şeker
1 bardak su

Yapılışı:
Şeker ve su ocakta kaynatılır. Kaynama başladıktan sonra üzümler ilave edilir. 20 dakika kısık ateşte kıvam alana kadar pişirilir. Çok fazla pişirmemeye dikkat etmek gerekiyor. Aksi takdirde reçelimiz pekmezimsi bir kıvam alabiilir. Afiyet olsun.

Ispanaklı Börek

Pazarda gördüğüm ıspanaklar öyle tazeydi ki almadan edemedim. Uzun zamandır da börek yapmıyordum. Ispanakların bahanesiyle börek de yapmış oldum.

Malzemeler:
1 kg ıspanak
3 adet orta boy soğan
1 kg yufka
Tuz, karabiber
1 yumurta
1 bardak süt (ya da yoğurt)
1,5 çay bardağı zeytinyağı

Yapılışı:
Yemeklik doğranan soğanlar yarım çay bardağı zeytinyağıyla kavrulur. 2 cm kalınlığında doğranan ıspanak kavrulan soğanların üzerine ilave edilir. Tuz, biber eklenir. Ispanaklar suyunu salıp geri çektikten sonra ocaktan alınır. Soğumaya bırakılır.
Bir kasede yumurta, süt ve 1 çay bardağı zeytinyağ karıştırılır.
Yufkanın biri düz bir zeminde yayılır. Kasedeki karışımla yufka ıslatılır. Ispanaklı harçtan yufkanın her yerine eşit miktarda harç yayılır. Yufkanın bir köşesinden başlanarak sonuna kadar yuvarlanır. Ardından tepsinin ortasından başlanarak hazırlanan rulo kendi etrafında döndürülür. Tepsi dolduktan sonra üzerine yumurta sarısı sürülür. Susam ve çörek otu arzuya göre serpilir. 180 derece fırında üstü kızarana kadar pişirilir. Afiyet olsun.

Kestane Mantarı

Ailecek en sevdiğimiz mantar türü. Hem zahmetsizce hazırlanıyor. Hem de diğer kültür mantarlarına göre daha diri, daha hoş görünümlü ve daha lezzetli oluyor.
















Malzemeler:
1 paket kestane mantarı
50 g. tereyağ
Tuz

Yapılışı:
Mantarlar yıkandıktan sonra iri mantarlar dörde, küçükler ikiye doğranır. Tereyağla birlikte tavaya konur. Tuz eklenir. Kapağı kapalı olarak kısık ateşte 40 dakika kadar pişirilir. Mantarlar kendi suyunu salıp geri çektikten sonra hafif de kızarırlar. Kızarma sürecinden sonra mantarlarımız olmuş demektir. Afiyet olsun.

8 Kasım 2010 Pazartesi

Fırında Tavuk
















Malzemeler:
1 bütün tavuk
3 adet orta boy patates
Tuz
Kırmızı biber
Kekik

Yapılışı:
Tavuk iri parçalar halinde doğranır. Patatesler dilimlenir. Tepsiye önce tavuklar ardından patatesler dizilir. Üzerine tuz ve baharatlar gezdirilir. Tepsi ocakta 5 dakika kadar kısık ateşte pişirilir. 200 derece fırında patateslerin üzeri kızarıncaya kadar pişrilir. Afiyet olsun.

7 Kasım 2010 Pazar

Sütlaç









Malzemeler:
1 su bardağı pirinç
1 lt su
2 lt süt
2 yemek kaşığı pirinç unu
Vanilya

Yapılışı:
Pirinçleri suyla birlikte ocağa koyun. Pirinçler iyice yumuşayana kadar haşlayın. Gerekirse bir miktar daha su ilave edebilirsiniz. Pirinçler yumuşayıp suyunu çektikten sonra sütü ve şekeri ilave edin.
Pirinç ununu bir miktar soguk sütle karıştırıp yavaş yavaş ve karıştırarak sütlaca ekleyin. 10 dakika kadar daha kısık ateşte piştikten sonra vanilya ekleyip ocaktan alın. Kaselere servis edin. Bu ölçülerle orta boy kaselere 6-8 adet sütlaç elde ediliyor. Dilerseniz üzerine tarçın ekebilirsiniz. Afiyet olsun.

5 Kasım 2010 Cuma

Karnabahar Graten

Sonbaharla birlikte karnabahar pazarlarda, marketlerde daha fazla görünür oldu. Biz de evimizde karnabahar mevsimini başlatalım dedik ve ilk karnabahar tarifimiz böylece sizlerle.

Malzemeler:
1 orta boy karnabahar
1 yumurta
1 çay bardağı zeytinyağı
3 yemek kaşığı un
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı karabiber
1 çay kaşığı kırmızı biber
1 yemek kaşığı kuru nane

Yapılışı:
Karnabahar tuzlu suda 15-20 dakika kadar haşlanır. Biz sebzeleri daha diri sevdiğimiz için 10 dakika kadar haşladım. Biraz sert oldu karnabaharlarımız. Süreyi arzunuza göre ayarlayabilirsiniz.
Bir kapta zeytinyağı, un ve baharatları karıştırıp çiçek çiçek ayırdığımız haşlanmış karnıbaharlarımızı bu karışıma bulayarak yağlanmış tepsimize diziyoruz. 200 derece fırına atıp üzeri kızarana kadar pişiriyoruz. Arzu ederseniz fırından almadan 10 dakika önce üzerine kaşar rendeleyebilir, ya da fırından çıktıktan sonra üzerine sarmısaklı yoğurt ve kızdırılmış tereyağ gezdirerek de servis edebilirsiniz. Afiyet olsun.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Üzümlü Bademli Fındıklı Kek


Arada oğlum da yesin diye kekler yapıyorum. O vakit evde ne varsa ona göre oluşan bir şu'lu bu'lu kek çıkıveriyor ortaya. Bu kek de yine onlardan biri. Ara öğünlerde atıştırmalık olarak yemeyi çok seviyor. Biz de kenarından ortakçı olmuyor değiliz :)
Tarifimiz yine çok basit. Kat, karıştır, dök, pişir felsefesine dayanıyor. Bu felsefe de kime ait demeyin. Şimdi uydurdum.

Malzemeler:
3 yumurta
1,5 su bardağı şeker
1 su bardağı süt
1 çay bardağı sıvı yağ
2,5 su bardağı un
vanilya, kabartma tozu
Badem, fındık, kuru üzüm

Yapılışı:
Kuru malzemelerimiz un, vanilya, kabartma tozu, badem, fındık ve kuru üzüm bir kapta karıştırılır. Diğer kapta tüm sıvı malzemeler mikser yardımıyla çırpılır. Kuru malzemeler ile sıvı malzemeler birleştirilir. Birbirine iyice karışana kadar bir kaşık yardımıyla karıştırılır. Yağlanmış ya da yağlı kağıt serilmiş kalıba dökülür. Önceden ısıtılmış 170 derece fırında 40 dakika kadar pişirilir. Afiyet olsun

2 Kasım 2010 Salı

18 ayımız

18. ayımızı tamamladık. Kelime haznemize pek çok yeni kelime ekledik. Kilo aldık, boyumuz uzadı. Saçlarımız uzadı. İki kez berber kortuluğuna oturduk ve hiç ağlamadık. Son aşımızı olduk ve aşı olurken de hiç ağlamadık.
Kişisel gelişimimiz ilerledi. Merhaba demeyi, tokalaşmayı, tam olmasa da el öpmeyi öğrendik. Korkmayı öğrendik bir de. ''Kooktu'' demeyi de tabi. Parklar en büyük eğlencemiz oldu havalar artık pek izin vermese de. Bu günlerde dedeye ''paaka'' diye tutturmalarımız sonuçsuz kalıyor hava soğuksa. Evde mama sandalyesini park yapmayı da öğrendik bu arada. Dışarı çıkamadığımız zamanlarda onunla idare ediyoruz. Altından girip üstünden çıkıyoruz.
Bir de doğuştan gelen temizlik tutkumuz var ki sormayın. Başlıca oyuncaklarımız elektrik süpürgesi, ütü, çamaşır makinesi. Bulaşık makinesi pek ilgi çekmiyor Allah'tan. Kalem ve kağıda da ilgimiz çok büyük. Arada kağıt yerine duvarları kullanmaya kalkışsak da artık olacak o kadar.
Niye mi çoğul şahısta yazdıklarım. Bu yapılanların oğluma ait olduğunu biliyorsunuz pek tabi. Ama ben kendimi oğlumdan ayıramıyorum; her annenin kendini evladından ayrı görememesi gibi.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Ebruli Günler










Acemiliğimi az da olsa üzerimden attım. Ebru bana alıştı ben ebruya. Gelgelelim aramıza giren minicik bir melek var. Buluşmalarımız artık daha seyrek olmak zorunda kalacak. Umarım geçen zaman bereketli ve güzel işler çıkarmaya yeter. Bu seneden başlangıçlar:





















30 Ekim 2010 Cumartesi

Cheesecake



Malzemeler:

Tabanı için:
1,5 su bardağı un
1 yumurta
3 yemek kaşığı şeker
125 g. tereyağ

Üst harcı için:
400 g. labne peyniri
1 çay bardağı krema
3 yemek kaşığı pudra şekeri
2 yumurta
1 çay bardağı şeker
yarım çay bardağı portakal suyu
2 yemek kaşığı portakal kabuğu rendesi
1 paket vanilya

Süslemesi için:
1 su bardağı iri ezilmiş fındık
3 yemek kaşığı şeker

Yapılışı:
Taban hamurunu hazırlamakla işe başlıyoruz. Tüm malzemeyi karıştırıyoruz. Hafif sert bir hamur elde ediyoruz. Kelepçeli bir kalıbın altına yağlı kağıt serip hamurumuzu bu kalıba döküyoruz. Eşit yükseklikte olacak şekilde elimizle düzeltip buzluğa koyuyoruz. Biz krokanı ve harcı hazırlayana kadar yaklaşık 30 dakika orada kalacak.
Harcın malzemelerini de listede yazan sıraya göre adım adım ekleyip karıştırarak harcımızı da hazırlıyoruz.
Krokan icin teflon tavaya şekerimizi ilave ediyoruz. 3-4 dakika içerisinde şekerimizi sıvı hale geçip karamelize oluyor. Hemen altını söndürüp içine fındıklarımızı ilave ediyoruz. Şöyle bir karıştırıp yağlı kağıt üzerine döküyoruz. Burada donmaya bırakıyoruz.
Taban hamurumuzu buzkuktan çıkarıp üzerine harcımızı ilave ediyoruz. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 30-40 dakika kadar pişiriyoruz. Üzeri hafif renk değiştirip sarardığında fırından alıyoruz. Soğuduktan sonra üzerine ben kestane püresi sürdüm. Buna benzer şekilde sütle seyreltilmiş bal, ya da farklı reçeller de kullanabilirsiniz. Donmuş olan krokanımızı da elimizle kırarak pastamızı süslüyoruz. Afiyet olsun.

Kereviz Salatası

Kereviz annemin mutfağında pek yer almayan bir sebze. Bu nedenle çok da severek yediğim söylenemez. Sebze yemeklerinin içinde şifa niyetine deyip yiyorum sadece.Ama artık bu salatayla birlikte kereviz yemek de yedirmek de çok çok kolaylaştı benim için. Yapımı kolay bir salata yine. O kadar ki haşlamak yok, kaynatmak yok, beklemek yok.

Malzemeler:
1 kg yoğurt
4 yemek kaşığı mayonez
2 adet orta boy kereviz
2 adet havuç
1 limon suyu
Yarım demet dereotu
1 tatlı kaşığı tuz






Yapılışı:
Yoğurdun hepsini geniş bir kaseye boşaltıyoruz. Üzerine mayonezimizi ilave ediyoruz. Dereotunu ince kıydıktan sonra bir avuç kadarını süsleme için ayırıp kalanı yoğurdun içine ekliyoruz. Tuzumuzu da ilave ediyoruz. Kerevizlerin dış kabuklarını soyduktan sonra limon suyuyla ovuyoruz. Aksi takdirde kereviz çok çabuk kararan bir sebze. Kararmayı önlemek için her bir kerevizi soyup limonla ovup ardından rendeleme yaparsanız kararmaya maruz kalmadan lezzetli bir salatanız olur. Rende olarak ister el rendesi kullanın ister robotun rende aparatını. Lezzet değişmiyor. 5 dakikada kerevizleri robottan çekmek mümkün. Robotun haznesinden aldığımız kerevizleri bekletmeden hazırladığımız yoğurda ilave ediyoruz. Kerevizden sonra havucu da rendeleyip salatamızı karışırıyoruz. Ben ceviz ve dereotuyla süsledim. Zevkinize göre süsleyebilirsiniz. Afiyet olsun.

Maş Fasulyesi Salatası

Yapımı çok kolay olmasına rağmen bir kadar da ilgi gören bir salata maş fasulye salatası. Bize ilginç gelmesinin başında ana malzememiz maş fasulyesine yabancı olmamız geliyor. Misafirlerinize her zamankinden farklı bir tat sunmak isterseniz bu salata aklınızda olsun derim.

Malzemeler:
1 su bardağı maş fasulyesi
7-8 adet közlenmiş kırmızı biber
5-6 sap yeşil soğan
1 çay bardağı tane mısır
8-10 adet kornişon turşu
Yarım çay bardağı zeytinyağı
1 adet limon suyu
2 yemek kaşığı nar ekşisi
Tuz

Yapılışı:
Maş fasulyeleri bir gece önceden ılık suya ıslayın. Ertesi gün kaynar suda 10 dakika haşlayın. İlk haşlama suyunu dökün ve kaynar suda 5 -10 dakika arası arada kontrol ederek haşlayın. Fasulyelerin cinsine göre haşlama süresi değişebiliyor. İşin en zor kısmı bitti. Bundan sonra geriye listedeki tüm malzemeleri doğrayıp salatayı karıştırmak kalıyor. Bu kadar basit. Salatada damak tadına göre değişiklikler yapmanız da mümkün. Maydanoz, dereotu, mor lahana gibi çeşitlemelerle salatanıza değişik tatlar da katabilirsiniz. Afiyet olsun.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Pufidik Poğaça

mBu güne dek birbirinden farklı pek çok pufidik poğaça tarifi denedim. Sanırım artık uzun süreli kullanabileceğim bir tarifi sonunda buldum. Bu güne dek denediğim tarifler ya istediğim kadar yumuşak olmuyordu, ya da pişerken içlerini çekmeyebiliyorlardı. Bu kez hem yapımı çok kolay hem de çok lezzetli bir hamur denedim.
Buyrun tarife;
Malzemeler:
1,5 su bardağı ılık su
1 yumurta
1 paket yaş maya
1 su bardağı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı tuz
3 tatlı kaşığı şeker
Aldığı kadar un (Takriben 6 su bardağı)

Tüm malzemeler(yumurta sarısı hariç) malzeme listesinde yazılı olduğu sırayla karıştırılarak ele yapışmayacak şekilde yumuşak bir hamur elde edilir. Yumurtanın sarısı daha sonra poğaçaların üzerine sürülmek üzere bir kenarda bekletilir. Ben hamuru ekmek yapma makinesinde yoğurdum. Hamuru ekmek yapma makinesi yoğurunca benim işim daha da kolaylaştı. Hamur ayarında yoğurma yaptı ama bu kez sürenin dolmasını beklemedim. 40 dakika kadar sonra hamuru çıkarıp birkaç dakika elimde yoğurduktan sonra şekil verdim. Şekil vermeden evvel ellerinizi sıvıyağla yağlarsanız hamurun elinize yapışmasını önlemiş olursunuz. Üzerlerine yumurta sürdükten sonra çörekotu serpip önceden ısıtılmış 180 derece fırında 35- 40 dakika kadar üzerleri kızarana kadar pişirin.
-İlk tepsideki hamurlar biraz irice oldular. Poğaçalar verdiğiniz şeklin neredeyse birbuçuk katına kadar kabarıyorlar. Zevkinize göre isterseniz pastane poğaçası şeklinde büyük, isterseniz benim yaptığım gibi ceviz büyüklüğünde parçalarla daha küçük poğaçalar elde edebilirsiniz.
-İç malzemesi koymak da size kalmış. Bizler sade poğaçayı daha çok sevdiğimiz için bu kez içleri boş olsun istedim. Bir sonrakini peynirli, zeytinli ya da patatesli deneyebiliriz.

Elmalı Pasta

Epeydir niyet edip de bir türlü yapma fırsatımın olmadığı bir kurabiye oldu bu. Öyle ki geçen haftaki misafirlerime ısrarla yapmaya niyet edip iç harcını bile hazırlayıp yine de yapamamıştım. Nasip değilmiş demek ki. Bu akşamki misafirlerim için de o gün hazırladığım buzluktaki içi kullanma fırsatım doğdu. İlk defa tereyağ kullanarak denedim ve çok güzel oldu. Biz evde margarin kullanmıyoruz. Tarif de margarinle yapılıyor. Bu güne kadar ertelenmiş bir tarif olmasının nedeni biraz da bu yüzden. Denedim ve biz çok beğendik. Az önce babanneme de tattırdım. Bana malzemesinde ne var ağızda dağılıyor deyince dedim tereyağının hikmeti bu :)
Buyrun tarifimiz;

Malzemeler:
1 yumurta
1 çay bardağı yoğurt
1 çay bardağı sıvı yağ
1 su bardağı pudra şekeri
150 g. tereyağ
Vanilya, Kabartma tozu
Aldığı kadar un

İçi İçin:
2 adet elma
3 yemek kaşığı şeker
1 su bardağı ceviz
1 çay kaşığı tarçın

Tüm malzemeler karıştırılarak kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edilir.Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparılarak iki el arasında yuvarlak şekilde açılır. İç harcından bir tatlı kaşığı kadar hamurun ortasına konur. Dairenin karşılıklı iki kısmından birleştirilerek hamur kapatılır. Tepsiye dizilir. 180 derece önceden ısıtılmış fırında 20-30 dakika kadar üzerleri hafif pembeleşene kadar pişirilir. Fırından aldıktan sonra ılıması beklenir. Ilık kurabiyelerin üzerine pudra şekeri serpilerek servis edilir.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Karagöl'de Sonbahar



Yıllardır Ankara'da olmama rağmen hala gezip görmediğimiz ne güzellikleri varmış da haberimiz yokmuş. Bu günlerde bu keşifler üzerindeyiz. Dün ailecek havanın da güneşli olmasından güç alarak Karagöl'e gitmeye karar verdik. Öğle saatlerinde çıktık yola. Yakın olduğunu düşünerek yanımıza hiçbirşey almadık ama gitmeye niyetli olanlar için hazırlıklı gidilmesinde fayda var. Yiyecek, giyecek ve bilumum piknik malzemeleri götürülebilir. Nasıl gideriz diye de düşünmeye hiç gerek yok. Havaalanı yoluna girdikten sonra levhaları takip ederek rahatlıkla ulaşılabiliyor çünkü. Yol şehir merkezinden Çubuk'a kadar 40 km, Çubuk'tan Karagöl'e de 30 km sürüyor.



Çubuk turşusuyla meşhur bir bölge. Giderken yol kenarlarında turşu tezgahlarını görmeniz mümkün. Geçerken ufak bir kavanoz ya da belki büyük bir kavanoz turşu almanızı tavsiye ederim. Bölge halkı turşularını kurduğu küçük salatalıkları da kendileri yetiştiriyormuş çünkü. Burada dalından meyve sebze satın almanız da pek tabi mümkün. Levhalarını bu şekilde hazırlayan bahçe sahipleri de mevcut Çubuk'ta.




Bir saate yakın virajlı bir yolculuk sonrası ulaşılıyor Karagöl'e. Yolun virajlı olması insanı biraz yorsa da gölün manzarası tüm o yorgunluğu üzerinden alıyor diyebilirim. Ağaçlar arasında, vadi içinde, küçük şirin bir gölcük. 15 dakikada etrafını turlayabilirsiniz. Çok sakin bir sonbahar günüydü bizim gittiğimizde. Göl civarında birkaç aileden ve makinasıyla gelmiş olan bir fotoğrafçıdan başka kimse yoktu etrafta. Ben de kameramı evde bıraktığıma hayıflanarak telefonumla birkaç kare çektim paylaşmak için.

Ortam gayet sakin ve sessizdi. Sanki doğada bir başınızaymışsınız hissi veriyordu. Oğlumun uyuyacağını düşünerek kitaplarımızı da alıp gelmiştik göl kıyısına; ancak oğlum bize sürpriz yaparak yol boyunca uyudu ve göle gelir gelmez uyandı. Karnımız da acıkmıştı. Karagöl'de yemek yiyebileceğimiz küçük de olsa bir yer bulmayı ümit ederek gelmiştik yolu. Ama ortamda sanki terk edilmiş bir hava vardı. Birkaç binadan hepsi ya kapalı ya da boştu. Biraz manzara seyredip etrafı gezindikten sonra tekrar arabamıza binerek yola koyulduk. Kısa da olsa güzel bir gezi oldu bizim için. Kış mevsiminde de manzaranın başka güzel olacağını düşünerek kar yağdıktan sonra tekrar Karagöl'e gelme niyetiyle ayrıldık Karagöl'den

12 Ekim 2010 Salı

Hazan Mevsimi





Bu şehre sonbahar gelmiş. Beklenmiyormuşcasına birden gelivermiş sanki. Kaplandı gökyüzü kara bulutlarla. Çocuklar sokakta değil artık. Pencere kenarından izliyor kimisi yağan yağmuru. Herkes kabuğuna çekildi. Bir yalnızlık çökmüş kente. Hem de bunca kalabalık içerisinde.
Uzun zamandır beklenen eski bir dost oysa sonbahar. Ölüm gibi. Dışarda yağan yağmur ve odamın serinliği, sona giden yolun varlığının habercisi. Yapraklar sararmada,tek tek ömrünü tamamlayıp yere düşmede gözleri. Bir kasvet havası gelmiş her nesnenin üzerine.
Bunaltıcı yaz sıcaklarından sonra hazan mevsimi bir kurtarıcı aslında. Yetişmiş imdada. Su olmuş, yağmur olmuş.Ölüm kapıda. Yazın ölümü sonbahara müjde. Her bir ölüm aslında yeni bir doğum değil mi?



Her bir yağmur tanesini taşınan bir melek. Her yer nur dolu görebilene. Bazen insan görmek istemiyor gözünün önündekini bile.
Ey Kalplerin Sahibi, kalplerimize huzur ver. Sonbahar bilenlerin mevsimi. Bizleri de bilenlerden eyle. Bilmek her zaman yetmese de.

7 Ekim 2010 Perşembe

Çini

Bu sene ebru yetmezmiş gibi bir de çini kursuna gitmeye heves ettim. Bu kursa gitmek aklımda yokken eşimin çinilere olan hayranlığı sonucu onun da hoşuna gider düşüncesiyle başladım. Başladım başlamasına da minik melek bana ebru için bile vakit tanımazken ikinci bir kurs da benim neyime. Hayırlısı olsun diyelim bakalım. Umarım az da olsa güzel birşeyler yapma fırsatım olur. Bu tabak ilk yaptığım eserim :) Sizlerle paylaşmak istedim.

24 Eylül 2010 Cuma

Ne güzel bir din, ve ne güzel bir peygamber. Az önce bloglar arasında gezinirken Bir Mavi Umut'ta gördüm bu hadisi. Sizlerle de paylaşmak istedim.

Hazret-i Peygamber(s.a.v.), herkesi çocukları öpmeye teşvik eder:

"Çocuklarınızı çok öpün. Zira her öpücük için Cennet'te size bir derece verilir.
Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar." buyurmuşlardır.
(Müsned-i Zeyd b. Ali)

Yapılan her iyi her güzel şeye bir mükafat var. Bu kadar incelik karşısında diyecek çok fazla söz de yok.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Meyve Serinliği




Bugün size eşimin tasarımı olan bir tariften bahsedeceğim. Özellikle sıcak yaz günlerinde insanın içini serinleten, hafif ve lezzetli bir tatlı. Hazırlanması ne kadar kolaysa yemesi bir o kadar keyifli. Asıl keyifli olan paylaşım kısmı benim için.
Gelelim tarife:
1 adet şeftali
2 yemek kaşığı toz şeker
1 dilim kavun
4 top kaymaklı dondurma
üzerine bal ve türk kahvesi

Şeftali yapımı Devletşah'tan: Tarif için buraya bakabilirsiniz. Şeftali ile şeker rondoda geçirildikten sonra buzlukta dondurulur. Biz bu kısmı daha önceden hazırlamıştık. Elimizde bu şekilde dondurulmuş meyvelerimiz var. Kullanmadan on dakika önce buzluktan çıkararak biraz erimesini bekliyoruz. Ardından blenderdan geçiriyoruz.
Kasemizin en altında küçük küçük dilimlenmiş kavunları koyuyoruz. Üzerine kaymaklı dondurmayı ekliyoruz. En üste de şeftali püremizi ekliyoruz. Bunlara biraz daha tat katması için ister direk isterseniz suyla hafif seyreltilmiş balı üzerinde gezidiriyoruz. Sonra da bir çay kaşığı yardımıyla türk kahvemizi tatlımıza serpiştirerek lezzetimizi noktalıyoruz. Hepinize afiyet olsun.
Anlattığım kadar uzun sürmüyor hazırlama kısmı :)

20 Eylül 2010 Pazartesi

'Benim'semek

Hayatta hiçbir zaman birşeyleri aşırı sahiplenen biri olmadım. Arkadaşlarım, oyuncaklarım, işim, ve hatta evim. Bunlardan birisi bana olumsuz bir yanıt verse, sahipliğimi devam ettirmek için mücadele vermezdim sanırım. Bu şekilde kopan arkadaşlıklarım da olmadı değil. Beni istemeyeni ben de istemem modunda değilim daha ziyade kırılırım belki ama içime gömer yoluma sensiz devam ederim modundayım diyebilirim.

İnsan dünyaya geldiği gün nasıl yalnız gelmişse ölüme de bir o kadar yalnız ve hiçbirşeysiz gidiyor. Malesef ki zaman insana sonsuzmuş gibi geliyor ve herşeyi sahiplenmeye başlıyoruz. Bunu Nehir bebeğin ölümüyle daha bir idrak edebildim. Bir vesile oldu diyebilirim. 'Benim' kavramını sorgulamam için bir fırsat.

Nehir'in ölüm haberini okuduğumda içimden birşeyler koptu. Kendi evladı ölen biri nasıl üzülür, nasıl acı çeker? Neredeyse anladım diyebilirim. Yıkıldım, kendi evladımı düşündüm. Bu şekilde bir sınanmaya hazırlıklı değildim. Ya ona birşey olursa? Ne yapardım, nerelere giderdim. Hangi gökyüzü aydınlatabilirdi içimi. Düşünmek istemedim ama nafile. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Kah ağladım, kah düşündüm. Ne kadar 'benim'semişim evladımı. Ne kadar 'benim'di o. Gerçekten ne kadar? Miktarı sorgulayamadım. Bana verildiği kadar benimdi. Daha fazlası değil.

''O'ndan geldik ve dönüşümüz ancak O'nadır.'' Bunu bilen biri olarak nasıl da uzaklaştırmışım kendimden bu ayeti. Bu kadar aşırı bağlılık, bu denli bir benimseme beni üzdü gerçekten. Herşey gibi ben de evladım da misafirdik burada ve sıramız geldiğinde gidecektik. Sıranı kimde olduğunu bilmeden.

Evladımı çok seviyorum. Dünyada O'ndan daha çok sevdiğim birşey yok.Kılına zarar gelse bin parça olur yüreğim. Anne yüreği işte böyle birşey. Olması gerektiği gibi. Ama 'benim' olma halinden artık uzağım. 'Benim' kavramından çok bir 'emanet' gözüyle bakıyorum şimdilerde oğluma. O'nu sonsuz sevmeme engel değil bu. Aşırı bağlanmadan sevmek -her zaman başaramasak da- sanırım en güzeli.

Not: Bu yazı Annelerin Dünyası'nda da yayınlandı. 'Benim' olma konusuna ithafen yazılmış bir yazı. Orada misafirim :) Siz de bir göz atmak isterseniz buradan bakabilirsiniz.

9 Eylül 2010 Perşembe

Bayramlarınız Bayram Ola

Bir ramazan ayını daha geride bıraktık. Bayrama kavuştuk çok şükür. Birinci gün bitti bile. Bizim ilk günümüz yollarda geçti diyebilirim. Henüz sadece anne babalarla görüştük. Umarım bayram ziyaretlerimiz keyifle geçer. Gitmek istediğimiz herkese gidecek kadar vaktimiz olur inşallah.
Herkese huzur dolu bir bayram diliyorum. Bayramınızın şeker tadında geçmesi dileğiyle.

3 Eylül 2010 Cuma

Kitap Ödüllü Bir Yarışmaya Buyrun

Aslında başka sitelerin linklerini reklam amaçlı olarak sitemde yayınlamaktan hoşlanmıyorum. Ama bu sefer konu kitap. İşin ucunda kitapla ilgili birşeyler varsa çok da düşünmeye gerek yok.
Aşağıdaki linke tıklayarak yarışma hakkında bilgi sahibi olabilir, dilerseniz siz de katılabilirsiniz.

http://www.kitapkolik.net/kitapkolik-net-kitap-odullu-yarisma

1 Eylül 2010 Çarşamba

Bü Günlerde Bir Gariplik mi Var Evimizde Ne?




-Bu günlerde bulaşık makineniz yıkama sonrası hiç yıkanmamış ya da az yıkanmış durulanmamış bulaşıklarla karşılıyor mu sizi?
-Çamaşır makinesinin içinden yıkanmış çamaşırlarla birlikte bir çatal da çıkıyor mu?
-Yine bu günlerde kaybettiğiniz kapı anahtarınız kirli sepetinden, günlerce aradığınız çorabınızın teki balkondaki boş damacanadan çıkabiliyor mu?
-Derleyip toparladığınız kitaplığınız siz odadan çıktıktan saniyeler sonra hiç toplanmamışa dönebiliyor mu?
-Elektrik süpürgenizin kablosu anlamsız bir şekilde her sabah metrelerce dışına çıkmış olabiliyor mu?
-Mutfaktaki küçük tavalar kanepenin altından, cezveniz gardroptan çıkabiliyor mu?
-Son olarak da yürüyen damacana eklendi bizim evin garip hallerine.

Bu günlerde bu garip halin müsebbibi ile acaba ne nerde yi daha çok arar olduk.
Sizin evinizde de buna benzer garip haller oluyor mu?

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Postaaa

Biz küçükken yurt dışındaki halama mektuplar yazardık babamla birlikte. Ona el izlerimizi gönderir, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperdik her seferinde. Evimizin hemen önünde üzerinde P.T.T. yazılı bir posta kutusu vardı. Mektubumuzu yazar hemen posta kutusuna atardık. En son mektup yolladığım zamanlar ilkokulun son yıllarıydı sanırım.
Zaman geçti, posta kutusunu oradan kaldırdılar. Mektup yollamak zorlaştı. Ben büyüdüm, ilgim dağıldı. Mektup da demode olmuştu zaten. Böylelikle mektup maceram son buldu. Orta okulda ingilizce mektup arkadaşı denemelerim cevapsız kalan mektuplarla çok da ileriye gidemedi.
Bu günlerde bu tür bir heyecanla yeniden tanıştık. Oğlum adına 'postcrossing' yapıyoruz. O büyüyene kadar onun yerine ben kullanıyorum hesabını.
Bugün ilk kartpostalımız elimize ulaştı. Sevimli bir köpek kaykay yapıyor. Bir bebek için ne kadar da güzel düşünülmüş bir kart. Oğlum çok beğendi kartını. Bir süre birlikte inceledik. Şimdi de odasındaki rafında sergileniyor.

Söyle Bana Nar Çiçeği




Söyle bana nar çiçeği. Eski ramazanlardan söyle, bayramlardan söyle. Herşeyin son sürat eskidiği dünyada yeni kalan ne var onu da söyle.
Eski bayramlar şüphesiz ki herkese göre çok güzel ve yeni bayramlar da bir o kadar tatsız. Nedenine kimsenin inmediği bu konu bayram öncesi aklıma takıldı. Eski bayramlarda vardık, o halde o günleri daha keyifli yapan nedir bunları düşünmek gerek. O günlerdeki muhabbet ortamına ne oldu? Hala kapılarını çalabileceğimiz büyüklerimiz yok mu oldular. Belki şeker isteyemeyebiliriz artık ama ellerini öpüp hayır dualarını alabiliriz pek tabi.
Eski bayramlar denince neler gelir aklınıza. Benim aklıma sabahın erken saatlerinde kalkarak hazırlanmaya başlanan tatlı telaşeli sofralar gelir. Bir de babannemin bayrama has yapmış olduğu oğamaç çorbası.
Bayram namazından sonra eve dönüşle başlayan bayramlaşma faslı herkes birbiriyle bayramlaşana kadar devam eder. Küçüklere harçlıklar, ufak hediyeler verilir. Büyüklere de duayla yetinmek kalır. Muhabbetle kahvaltı sofrasına oturulur. Uzun süren kalabalık sofraların ardından devam eder muhabbet.
''Evde bir bayram havası'' derler ya , buram buram 'bayram' kokar ev. Fırından yeni çıkmış taze ekmek kokusu gibi. Herkesin yüzü güler. Küsler barışır, kırgınlıklar giderilir. Kapı kapı gezilir. Uzak yakın demeden, büyük küçük ayırt etmeden.
Öte taraftan bir miktar nostalji havası oluyor elbette. Çocukluktaki bayramlar hala aynı yaşansa da eskisi kadar keyifli gelmeyebiliyor insana. Eskisi kadar sorumluluktan uzak, özgürce yaşayamıyor olmamızdan belki.
Bayramlar günümüzde çoğu kesimde tatil gibi algılanıyor. Çok üzücü bir durum bu. Halbuki bu günler birer fırsat. Kalp kazanmak, kapalı kapıları açıvermek için. Mutlu etmek-mutlu olmak için. Razı olunmak için. Bu günleri iyi değerlendirmek lazım.
Bizler değerlerimize sahip çıkmazsak bizden sonra gelecekler bu bayramların adını dahi duyamayabilir. Bayramları gerçekten bayram havasında yaşayarak örnek olmamız gerek diye düşünüyorum.
Gelin bu bayram kapı kapı gezelim. Eskiden olduğu gibi. Çekinmeden çalalım komşumuzun kapısını. Güler yüzle açalım kapımızı herkese. Ufak hediyelerle gönüller alalım, küsler varsa barışmalarına vesile olalım, özellikle büyüklerimizin hayır dualarını alalım. Naçizane tavsiyemdir.

Domatesler Olgunlaştı




Uzun zamandır bahçemizle alakalı birşeyler yazmadım. Bunun nedeni sıcaklardan dolayı bahçemizin yeterince gelişememesi oldu. Salatalıklarımız birkaç tane verdikten sonra kurudular. Yeniden ektik. Domateslerimiz uzun süre kurumakla yaşamak arasında geldi gitti. En sonunda sıcakların azalmasıyla kendilerine geldiler şükür. Bunlar da ilk domateslerimizin olgun halleri. Oğlum hemen yedi bile birini.

Lavanta Keseleri







Bu bayram kendimden birşeyler vermek istiyorum sevdiklerime. Çok üretken bir insan olduğum söylenemez. Ama uzun zamandır tasarladığım lavanta keseleri var. Birkaç aydır şekillenmeyi bekleyen ebrulu kumaşlar bayramın da yaklaşmasıyla yeni şekillerine büründüler. Bu sayede evimize gelen misafirlerimize verebileceğim güzel bir hediyem olmuş oldu.



Siz de isterseniz beğendiğiniz kumaşlardan ufak keseler hazırlayabilir, sevdiklerinizle paylaşarak onları mutlu edebilirsiniz. Sizin de onlar kadar mutlu olacağınızı garanti ederim :)

Çikolatalı Kek






Bugün iftar vakti yaklaştığı vakit canım bol kakaolu bir kek istedi. Baktım isteğim geçmiyor. Hadi dedim bir kek yapayım. Üç gün ardarda yediğimiz çikolatalı suflelerden şimdilik bahsetmeyeceğim :)
Eşimin evde olmaması nedeniyle iftarı onsuz yapacaktım. O geldiğinde ikram edebileceğim birşeylerin olması hoşuna gider diye de düşünerek ezana yarım saat kala başladığım kek ancak ezandan 5 dakika sonra fırındaydı.
Şimdi gelelim tarife:
Malzemeler
120 g bitter çikolata
100 g tereyağı
3 yumurta
1 su bardağı süt
1 su bardağı şeker
2 yemek kaşığı kakao
1,5 su bardağı un
Kabartma tozu
Yapılışı:
Çikolata ve tereyağı benmari usulü eritilir.
Yumurta ve şeker çırpılır.
Kakao, süt karışıma eklenir.
Eriyen çikolata ve tereyağı ilave edilir.
Un ve kabartma tozu eklenir.
Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 25-30 dk pişirilir.

Not: Ben kekime fındık ekledim. Dilerseniz siz de ekleyebilirsiniz.
Eğer benim kullandığım gibi küçük kalıplar kullanacaksanız pişirme süresi 15-20 dk yı geçmemelidir.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Umut Çocukları Okulda





24 Ağustos 1999 Günlerden Salı
Marmara depreminden 7 gün sonra...

Enkazın altından iki kişi sağ çıkartıldı. Bunlardan birisi 155 saat sonra Yalova /Çınarcık'ta kurtarıldı. Kurtarılan erkek çocuk 5 kilo kaybetmiş, susuzluktan dili kurumuştu. Ailecek altı katlı bir binanın giriş katında oturuyorlardı. Babası ve üç ablası depremde öldü.

O çocuk, yani İsmail ÇİMEN bugün nerede ne yapıyor dersiniz? İsmail gibi depremin yıkıntıları arasına doğan pek çok çocuğumuz bugün ne yapıyor? Nerede hangi imkanlarla yaşıyorlar, Okula gidiyorlar mı? Bir ihtiyaçları var mı? Deprem yaralarını ne kadar sarabildiler?

DEPREM ÇİÇEKLERİ UMUDA AÇSIN!
1 Milyon Kalem'de yeni bir kampanyaya daha başlıyor.
Bir milyonkalem olarak, Yeşilovacık, Dursunbey, Tokat, Ulupamir, Adıyaman derken bu sonbaharda Yalova Çınarcık'taki çocuklarımızın tuttuğu kalem, yazdığı defter olmak için hazırlanıyoruz.

Onlar bizden okul çantası istiyorlar. Çizgili ve kareli defterler. Kırmızı ve kurşun kalem. Kalemkutusu. Düş dünyalarını resimlemek için renk renk boyalar istiyorlar. Bu sese kulak verin, bir milyonkalem kampanyasına siz de destekte bulunun. Bloglarınızda banner ve kampanya linklerimizi vererek katkıda bulunun.

Göndermek istediğiniz kalem, defter, silgi, boya kalemi, kalem kutusu vb. hediyelerinizi:

Çınarcık İlköğretim Okulu
Halit Kılıç (Okul Müdür Yardımcısı)
Hasan Baba Yolu - Çınarcık - Yalova

Nakdi yardımlar için:

Yalova / Çınarcık Ziraat Bankası
Çınarcık ilköğretim okulu
Okul aile birliği hesabı

560-9858-5002

adresine yollayabilirsiniz. Gönderilerinizi takip edebilmemiz için, lütfen birmilyonkalem@gmail.com adresine e-posta ile bilgi veriniz. Lütfen gönderilerinizin üzerine "Birmilyonkalem Umut Çocukları Okulda" kampanyası notunu eklemeyi unutmayınız. Çocuk gülücüklerinde yer bulmak umuduyla.

1MK
1milyonkalem sitesi editörleri adına
Erkan BAL & A. Şebnem SOYSAL
Site Admini Genel Koordinatör

Not:
Gönderiler direkt okul müdürlüğüne yapılmalıdır. Bir milyonkalem sitesi bütün kampanyalarında olduğu gibi asla yardımları kendisi kabul etmez. Bu konuda okul müdürlüğü dışında herhangi bir yere gönderimde bulunmayınız.

Çocuğumla Her Güne Bir Dua


Dua hayatımızın bir parçası. En zor anlarımızda bize aralanan en güzel kapı. Hiç kapanmayan, her hatada tekrar ve tekrar açılan. Kendimizi rahatlatabileceğimiz çok az sığınağımızdan biri.
Geçen gün kitaplığı karıştırırken, bebeğim için önceden aldığım ama zamanı gelmediği için henüz pek kullanmadığım kitaplara bir göz attım. Ocak ayında almış olduğum bir kitap gözüme takıldı. 'Ben bunu neden hala kullanmaya başlamadım?' diye düşündüm. Hemen kullanmaya başlamak üzere ortalığa çıkardım. Ve başladım oğlumla paylaşmaya.
Kitabın adı '' Çocuğumla Her Güne Bir Dua''. Yazarı Semine ve Senai Demirci çifti. Kitapta günlük yaşantılarında karşılaştıkları olaylarla alakalı dualar var genellikle. Günlük hayatın bir parçası bu dualar dercesine. Kendi çocuklarından hareketle tüm çocuklara atfedilmiş bir kitap. Ezber kalıplardan yalın, doğaçlama dualar bana da gündelik dualar etmem konusunda fikir verici oldu.
Bu tür her güne dualar kitaplarından çok farklı olmasa da içerikteki yaşanmışlık hissi kitabı beğenmemde daha etkili oldu.
Kitabın arkasından alıntı:
''Her çocuk kabul edilmiş bir duadır.''
'' Çocuğumla Her Güne Bir Dua, kabul edilmiş en güzel duamızın dudağına kabul edilecek güzel dualar değdirmek için hazırlandı.''

Bu günün duası da şöyle :
'' Bebek seni kuşlar özlesin,
Yeni doğmuş ay gözlesin,
Annen sana ninni söylesin,
Kalbine acı hiç girmesin.
Güzel bir anne güzel bebeği için böyle dua etmiş. Biz de güzel ve kocaman bir 'Amin' diyelim.''

22 Ağustos 2010 Pazar

Ankara'da Ramazan Etkinlikleri




Dün akşam eşimle birlikte Gençlik Parkı'nda düzenlenen Ramazan Eğlenceleri'ne katıldık. Normalde bu tür eğlencelere gidecek halimiz kalmıyor pek bu ramazanda. Yemekten sonra her ikimiz de halsiz oluyoruz.
Gençlik Parkı'na gitmemizin asıl nedeni, dün akşamki Ahmet Özhan konseriydi. Konser saat 22:00 de başladığı için evden erken çıkmamız gerekmedi.

Konser alanına vardığımızda ortalık cıvıl cıvıldı. Akrobasi gösterilerini izleyen onlarca insan meydanı doldurmuştu. Biz de hemen kendimize bir yer bulup gösterinin son kısmını izledik.
Konser saat tam 22:00 de başladı. Eşimle bu duruma çok sevindik. Evde teyzesiyle bıraktığımız oğlumuz adına idi en çok bu sevinç. Ayrıca takdir ettik konserin zamanında başlamasını sağlayan tüm görevlileri ve Ahmet Özhan'ı.


Organizasyon güzel düşünülmüş olmasının yanında bu tür bir konser için çok da uygun olmamıştı bize göre. Açık alan olmasının güzelliği etraftan giren çıkan bir sürü insan yüzünden gölgeleniyordu. Orda neler oluyor diye merak edenin girip çıktığı bir konser alanı çok da hoş değildi açıkçası. Yapılan hizmetin ücretsiz olmasına bağladık en sonunda durumu. Ama bence organizasyon daha iyi yapılabilirdi.

Bu kadar şikayet eder modda olduğuma bakmayın. Konser gerçekten güzeldi. Birbirinden güzel eserlerle kulaklarımızın pası silindi. Bir buçuk saatlik konserin ardından evimize hoş duygular içerisinde döndük.
Aslında bu etkinlikler kapsamında her güne ayrılmış birbirinden değerli sanatçılar var. Evde bekleyen bıcırık olmasa en az birkaç tanesine daha katılmak isterdim ama bu sene için bir taneyle yetinmemiz gerekecek. Vakti müsait olanlar için güzel bir eğlence. Gidilmesini tavsiye ederim.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Güveçte Yoğurt Keyfi



Daha önceki yazılarımdan birinde toprak testi ve güveç aldığımdan bahsetmiştim. İlk güveçte yoğurt deneyimimi bu hafta yaşadım. Gerçekten mükemmel diyebilirim. Güzel olacağını düşünüyordum ama açıkçası bu kadarını tahmin etmiyordum. Toprağın suyu emme özelliğinden ötürü yoğurdun bünyesindeki fazla su emilerek yoğurdum taş gibi tuttu.
Ben artık yoğurdu güveçte yerim. Herkese de tavsiye ederim.