Deneme

16 Kasım 2009 Pazartesi

Domuz Gribi

Meksikada ortaya çıkan ve bugüne dek 80 den fazla kişinin ölümüne neden olan yeni nesil bir grip türü domuz gribi.
Normalde domuzlar arasında yaygınken artık domuzdan insana ve insandan insana bulaşarak yayılma özelliğine sahip.Ölümcül özellikte ama şu da var ki her yakalanan kişi ölmüyor. 3 yaş altı ve yaşlı grup risk altında. Aşısı bulundu, şimdilerde sağlık personeline istek üzere uygulanıyor. Ama aşı hakkında net bir bilgi yok. Yan etkileri nelerdir, uygulanmazsa neler olur, içeriği nedir, aşının faz-1 faz-2 çalışmaları tamamlanmış mı? bu gibi pek çok havada kalan soru insanları tereddütte bırakıyor. aşılar artık okullara dağıtım aşamasına geldi. veliler doktora soruyor ne yapalım diye ama doktorun verebileceği bir cevabı yok.
Bu kadar kısa sürede bir hastalık ortaya çıkıyor ve onun tedavisi de bir o kadar süratli bulunabiliyor. İnsanın kafası karışmıyor değil. İlacın üretim aşaması uzun bir zaman alır. Ama üretimden daha uzun süren bir de farmakokinetik parametrelerin değerlendirildiği dönem vardır ki, bu ilacın güvenilirliği ve etkinliğinin onaylanması için olmazsa olmaz koşuldur.
faz-1 demek en basit açıklamayla ilaçta güvenilirlik demektir.Normal süreçte bir ilacın ya da aşının faz-1 çalışmaları 1-1,5 yıl sürüyor. Bir ilacın faz-1 çalışmaları tamamlanmadan da o ilacın güvenle kullanılabilir olması mümkün değil. Bu günlerde insanların kafasını karıştıran da bu. Ben de dahil herkes neye dayanarak aşıya güvenebileceğini bilmek istiyor. Güvenmeden da aşı olmak olmaz.
Umarım birileri bizleri bu konuda aydınlatır. Gerçi bu kadar belirsiz bir sağlık politikası işleyen bir devlette birilerinden açıklama beklemek de ne kadar anlamlı bilmiyorum!?
Devlet sağlık hizmeti sunayım derken emekli çalışan demeden halkının cebini boşaltma derdine girişmiş durumda. Koruyucu sağlık hizmeti diye birşey artık ülkemizde yok denecek durumda. Muayene ücreti, ilaç fiyat farkı, tahlil farkı derken sözde ücretsiz olan sağlık hizmeti ne kadar ücretsiz o kısım tartışılır.
Bu günlerde bu muammanın içinden çıkılabilir inşallah. Dua edelim de bu grip bir an evvel ülkemizi ve tüm dünyayı terketsin.
Yoksa bu kaos ortamı hakikaten çok sıkıcı..

7 Kasım 2009 Cumartesi

Kremalı Sebze Çorbası

Bebek sahibi olanlar bilirler. Her bebek kendi gündemiyle doğar ve büyüyünceye kadar bu durum böyledir :) Her zaman kolaycacık yapıverdiğiniz işler bile bebeğe özgü olduğu zaman ayrı bir önem taşımaya başlar. En azından benim çevremdeki anneler böyle. Her süreç ayrı bir keyif taşısa da ayrı bir zorluğu da taşır aynı zamanda.
Bebeklerin yemek düzenini takip etmek; onların yeni alışma evrelerinde neleri yiyebileceği, nelerden uzak durması gerektiği gibi konular fazladan zaman ayrılması gereken konular içinde. Pratik de olmak gerekli. Bu, benim hayatımda henuz tam olarak oturtamadığım kabiliyetler arasında ama sanırım yavaş yavaş alışıyorum.
Oğlum yemek yeme alışkanlığını hala tam oturtmuş değil. Yeni tadlara alışması biraz zaman alıyor. .Bu dönemde dişleri de henüz parçalayabilecek düzeyde olmadığı için çeşit çeşit çorbalar yapıyorum oğluma. Çok basit bir çorba taifi bu.
Malzemeler:
1 adet kuru soğan
1 adet patates
1 adet yeşil biber
1 adet kabak
1 adet havuç
2 yemek kaşığı zeytinyağı
2 yemek kaşığı un
2 lt. su
200 ml krema
tuz

Yapılışı:
Tüm sebzeler birkaç parçaya küçültülerek su dolu tencereye konur. Kaynamaya başlayınca altı kısık olarak 5 dakika kadar kaynatılır. Sebzeler yumuşadıktan sonra blenderdan geçirilerek pürüzsüz bir kıvam elde edilir. Başka bir tencerede zeytinyağı ile un kavrulur. Üzerine sebze karışımı eklenir. Kıvamına göre su ilave edilebilir. Tuzu ilave edilir.Ocaktan indirmeden önce kreması ilave edilerek karıştırılır. Çorbamız hazır. Afiyet olsun.

Zaman Sudan da Hızlı Akar Zaman Zaman


Herkes bir yerlere yetişme, eldeki işleri tamamlama peşinde. Bir koşturmadır devam edip gidiyor. Ne işler bitip tükeniyor, ne de zaman yetiyor.
Nedir sorun? O kadar çok mu ki işimiz? Ben sözde zamanı kendime göre esnetebilenlerdenim. Şanslı grup içinde olduğumu itiraf etmeliyim; ama ne var ki zamanın hızına ben de yetişemiyorum. Her yeni gün ayrı bir koşturmayla sonlanıyor. Akşam eve geldiğimde hayli tükenmiş oluyorum. Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken ''Günümüz nasıl geçiyor?'' konusunu irdeledik.
Arkadaşım dedi ki: ''Bütün gün yaptıklarımızı akşam eve geldiğimizde ayna karşısında sesli olarak ardarda sıralasak, karşımıza çıkacak tablo çok aptalca olacak. Bir sürü gereksiz şeylerle günümüzü doldurmuş olduğumuzu fark edeceğiz''.
Biraz ağır bir söylem belki. Biraz abartı boyutu da olabilir arkadaşımın söylediklerinde. Ama tamamen haksız diyemeyeceğim. Malesef yüzde elliden fazla bir haklılık payı var sözlerinde.
Bir günümüzü değerlendirelim akşam eve geldiğimizde. Hatta eve geldikten sonraki zamanı da katarak yatmadan önce bir değerlendirmede bulunalım. Gün içinde kimlerle neler konuşmuşuz; bunların hangileri ne kadar gerekli, hangileri ne kadar da fuzuli imiş; neler dinlemiş, kulağımızı ve kalbimizi gereksiz nelerle doldurmuşuz bir düşünelim lütfen. Ruhumuzu etkileyen dış dünyamız ne kadar bizim kontrolümüzde acaba? İstemeden reddettiklerimiz, kırdığımız üzdüğümüz ve dahi küstürdüğümüz kalpler. Hangisi ne kadar gerekliydi hayatımızda.
Varsın zaman hızla geçedursun. Gelin biz kendimize güzel zamanlar ayıralım.Yalnızca bize ait. Hesaplaşma zamanları. Kendimizle yüzleşelim. Kırdığımız kalpleri, hatırını koyduğumuz gönülleri bir bir seçelim. Onları tamir etme zamanı olsun bu zamanlarımız. O yüreklere ulaşmaya gücümüz yetmiyorsa en azından onlar için dua edelim, iyi dilekte bulunalım. Ne dersiniz? Hoş olmaz mı?
Çok mu zor? Kolay değil muhakkak. Ama en azından bu zamanların hafifliğini hissetmek için dahi denemeye değer.

13 Ekim 2009 Salı

Sebze Yemeği


Akşam eve giderken kendimi hayli enerjik hissediyordum. Markete uğrayarak biraz alışveriş yaptım. Mevsimden midir bilmem marketteki sebzeler birbirinden güzel ve tazeydi. Dayanamadım; bir kaç çeşit aldım. Eve gidince bebişimle ilgilendikten sonra kendimi mutfağa attım. Amacım güzel bir sebze yemeği yapmaktı. Sebze yemeği hem çok pratik hem de severek yediğimiz bir yemek olduğu için yapmakta ikinci kez düşünmedim bile. Bu güne dek bu yemeği hep eşim yapıyordu. Ben de o evde yokken ilk kez deneme fırsatı buldum. Tarifte ufak tefek değişikler yaptım. Zaten tariflere çok sadık kalabilen biri değilimdir.Sonuç: Eşim yemeği çok beğendi. Suyuna da bir kaç parça ekmek doğrayarak bebişime yedirdim. Ailecek keyifli bir akşam yemeği yememize vesile olmuş oldu.
İlgilenenler için çok hafif, bir o kadar da besleyici bir yemek olduğunu da belirtmek istiyorum.

Malzemeler :
1 adet kabak
2 adet patates
2 adet havuç
2 adet kereviz
200 g (2-3 parça) brokoli
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı şeker
yarım çay bardağı zeytinyağı

Yapılışı:
Tüm sebzeler yıkanıp küçük kareler halinde doğranır. 2 su bardağı suda haşlanır. Tuz şeker ilave edilir. Sebzeler yumuşadıktan sonra fazla sulu kalmışsa suyu alınır. Zeytinyağı ilave edilerek 5-10 dakika kısık ateşte pişirilir.

Notlar:
1)Yemeği damak tadınıza göre ekleme-çıkarma yaparak lezzetlendirebilirsiniz. Örneğin brüksel lahana, karnıbahar vb eklenebilir. Ben eşimin tarifinden farklı olarak içine 2 diş sarmısak ve 1 arpacık soğan ilave ettim.
2)Sebzeyi az suyla haşlamaya başlarsak fazla suyunu dökmemize gerek kalmayacaktır. Böylece suya geçen vitamilerden de istifade etmiş oluruz.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Aman Dikkat! Hastalık Geliyorum Demez


Havaların soğumasıyla birlikte hastalıklar da soğuk yüzünü göstermeye başladı. Sonbahar ÜSYE ve gribal enfeksiyonların en sık görüldüğü mevsim. Bu zamanlarda bünyeyi kuvvetli tutmak, bağışıklığı güçlendirmek gerçekten çok önemli. Hasta olmadan evvel hastalığa önlem almak her yönden çok daha rahat bir sonbahar/kış geçirmemize olanak sağlayacaktır.
Benim gibi ilaçla arası iyi olmayan insanlar için hasta olmak gerçekten zor oluyor. Sanırım bugün yarın hasta olacağım. Üzerimdeki halsizlik ve genizimdeki yanma ilk belirtiler olarak kendisini hissettirdi bile. Umarım bebeğime de hastalık bulaştırmadan ve ben de fazlaca çekmeden savabiliriz bu enfeksiyonu.
Hasta olduğum zamanlarda aklıma hemen alternatif tedavi yöntemleri gelir. Alternatif tedavi dediğime bakmayın, öyle çok otla çöple katıp karıştırma şeklinde değil. Benim yöntemim bünyeyi kuvvetlendirerek hastalığa direnç kazanma şeklinde daha ziyade. Hasta olacağımı hisseder hissetmez başvurduğum belli başlı çareler var.Bunlar:
 -Bol C vitamini, istirahat ve yüksek moral.
 -C vitamini için portakal, mandalina, limon, greyfurt gibi narenciyeleri katıp karıştırıp içtiğim taze sıkılmış meyve suları iyileşmeme bayaca yardım eder.
 -Yine yüksek C vitamini kaynağı olarak kuşburnu vazgeçilmezlerimizdendir. Sıcak içmek boğaz enfeksiyonlarına çok daha etkili olur.
 -Bir diğer yöntemim de sıcak çorba içmek. Bu durumlarda genelde çorba olarak tercihimiz Devletşah'ın Şehriyeli Tavuk Suyu Çorbası. Soğuk kış günlerinde severek yaptığım ve ailecek severek içtiğimiz çok lezzetli bir çorba bu. Tarife
www.devletsah.com
adresinden ulaşabilirsiniz. Böyle güzel tarifleri bizimle paylaştığı için Devletşah'a ayrıca teşekkür ediyorum.
Biraz dikkat ederek kışı hastalıklara bulaşmadan geçirmek mümkün. Herkese sağlıklı güzel günler diliyorum.

9 Ekim 2009 Cuma

Avuç İçi Kadar Mutluluk Yeter

Çubuk-Ankara

Güzel günler düşlüyorum. Bu günlerde ileriye yönelik ufak çaplı planlar yapma hevesim depreşti. Kendim için, çevrem için bişeyler yapmak; insanları mutlu etmek istiyorum. Ama bazen öyle oluyor ki en çok mutlu etmek istediğim beni en çok üzen olabiliyor. o zaman da yaptığım/ yapacağım işlere dair şevkim kırılıyor isteğim açık pencereden kaçan bir kuş gibi kaçıveriyor. Ama neyse ki böyle anlar çok az.
Herşeyden önce herzamanki gibi iyi bir anne olmak istiyorum. Oğlum ayına göre normal kilosunda; ancak doğum ağırlığına göre biraz geriden giden bir bebek.Dün doktorumuzla oğlumu sıkı takibe aldık. Beslenmesine dikkat edecektik. Eve gelince gün boyu yediği miktarı doktor tavsiyesine göre artırdık. Gece oğlum feryat figan uyandı. Neredeyse soluksuz ağlıyordu. Çok korkunçtu o anlar. Ufacık bir bebek durup dururken neden bu kadar ağlasındı anlayamamıştık. Şok olmuş bir şekilde oğlumu sakinleştirmeye çabaladık. O an benim için nadir yaşanan anlardan biriydi. Kendimi çok çaresiz hissettim. Bir an kendimi koyverip oracıkta hüngür hüngür ağlayacaktım. Zor tuttum kendimi. Bir saat kadar karnına masaj, sıcak su vb uygulamayla ancak sakinleştirebildik yavrumuzu. Sanırım bunun nedeni gaz sancısıydı. Yeni yemek yemeye alışan bir bebek olduğu için bu tür durumlara artık alışmamız gerekecek gibi görünüyor. Sebebini bildikten sonra herşey sütliman oldu. Biz de bebeğimiz gibi sakinleştik ama o ana kadarki süreç hayli zordu.
İyi bir eş olmak istiyorum. Dün doktordan sonra işe gitmeyerek evde eşimin haftasonu ziyaretimizde fazlasıyla beğenerek yediği susamlı kek ile poğaça ve kurabiye yapmaya karar vermiştim. Evde hem oğlumla biraz vakit geçirecek hem de o uyuduğunda evime vakit ayıracaktım. Poğaçayla başladığım hamur işi yapma serüveni iş yerimden gelen telefonla son buldu. Hemen işe gitmem gerekiyordu. Poğaçalar zar zor piştiler. Hazırlanıp çıktım evden. Bu şekilde planlarımın bozulması hiç hoşuma gitmiyor. İşyerimde aksilikler mesai bitimine kadar devam etti. Ardından dışarıda yemek yedik ve evimize yollandık. Eşime işle ilgili aksilik olup da işe gitmem gerekmeseydi ona kek yapmak evle ilgilenmek gibi düşüncelerim olduğunu söyledim.Tepkisi her zamankinden farklı değildi. Benim bu işlere zaman ayırmaya uğraşmamamı, iş ve bebekle yeterince yorulduğumu söyledi. Neyse ki anlayışı bir eşe sahibim.
Bu günlerde farklı heyecanlar da katmak istiyorum hayatıma.
Bunlardan ilki yüksek lisansa başlamak. Okulu bitirdiğim yıldan beridir yuksek lisans hayalim vardı zaten dönem dönem depreşen sonra ortadan kaybolan. Ama artık bu yıl bahar döneminde ales e girmeye karar vermiş bulunuyorum. Mesleki açıdan bana getirisi olmayacak belki ama kendimi daha iyi hissetmeme farklı insanlarla tanışmama belki de okuldan sonra tekrar keyif alarak birlikte olabileceğim sosyal bir ortama yeniden kavuşmama neden olacak diye düşünüyorum.
İkincisi kitap okumak. Yanlış duymadınız bildiğimiz kitap ve okumak. Son zamanlarda kitap okumaktan oyle uzaklaştım ki suya hasret bir bitki gibi kitaba hasret yaşar oldum adeta. Bu ihtiyacı son zamanlarda sık sık hisseder olunca da hayatımda geniş bir okuma zamanı ayırma planı zuhur etti kendiliğinden.
Üçüncü heyecanım ise doğum sonrası hala veremediğim kilolarımdan kurtulmak için harekete geçmek. Bu yönde ufak tefek hazırlıklar yaptım bile. aktif olarak spor yapamayacak kadar hareketsiz ve ağır bir vucuda sahip olduğum için spor olayına yüzmeyle başlamaya karar verdim.3 yıl once gittiğim havuza kaydoldum. Eski mayomu henuz denemedim ama bonem hala oluyor kafama :D Ayrıca zaman ayırabilirsem yüzme öncesi yürüyüş yapmayı planlıyorum. Spor merkezinin etrafında çok güzel bir park ve yürüyüş alanı var ama zamanım olur mu ondan emin değilim. Bir de zayıflama kemeri aldım geçenlerde.Ne kadar işe yarar bilmem ama. 2 3 ay kadar oldu toplamda 5 kez kullanmadım. Faydası var mıdır bilen varsa söylesin :) Ona göre. faydalıysa kullanayım ben de.
İşyerimle ilgili planlarım var.Etrafta değişiklikler/yenilikler düşünüyorum. Ama bu konuda henüz netleşmiş bir düşüncem şimdilik yok
Uzun zamandır pek planlı programlı yaşayamıyorum. Ama bundan sonra biraz daha iyi olacak sanırım. Kendim dahil herkese zaman ayırabileceğim daha güzel zamanlar ümit ediyorum. Bir avuç mutluluk içeren :)
Sizlere naçizane tavsiyem sevdiklerinize zaman ayırın. Çünkü bu gerçekten çok önemli. Mutluluk içimizde. Onu kendimizde ve en yakınlarımızda arama vakti. Haydi rastgele :)

7 Ekim 2009 Çarşamba

Sebeb-i Ziyaretim

Mutfakla tanışıklığımız çok uzun yıllara dayanmıyor. Evlendikten sonra daha sık girdiğim mutfakla hala tam anlamıyla hemhal olmuş değiliz. Hala keşfedeceğim pek çok farklı tarif var denemediğim.

Tarif defteri kullanmayı oldum olası sevemedim. En son kullanmak için aldığım defterdeki tariflerin sayısı onu geçmez. Birşeyler yapmak ve her seferinde aynı lezzeti yakalamak için de kayıt altında tutmak gerek. Hal böyle olunca ben de kendi tarif defterimi burada oluşturmak istedim. Burada benim gibi yeni mutfak dostlarının da ilgisini çeken tarifler olursa ne ala.

Bir de hayatıma renk katan, bana keyif veren şeylerden de biraz bahsetmek isterim. Sebeb-i ziyaretim malum. Biraz yemek, biraz sanat, biraz bebek derken güzel bir şeyler paylaşabiliriz inşallah.

6 Ekim 2009 Salı

Simidimin Susamı, Sigaramın Dumanı

Birbiriyle çok alakalı olmamakla birlikte gayet kafiyeli bir ikili oldular zannederim simidimin susamıyla sigaramın dumanı.
Sigara dumanı hüznü çağrıştırır bende her zaman. Efkar moduna girerim. İçtiğimden ya da sevdiğimden değil, ama oyledir her nedense.
Simidin susamı da genelde böyle bi tür azlık-garibanlık ifade eder.O da ayrı bir hüzün sebebidir yüreğimin derinlerinde bir yerlerde.
Bu ikili bir aradaysa, bir de taze demlenmiş bir bardak çay varsa tamamlanır tablo.Sigara her ne kadar sağlığa zarar da olsa güzel bir tablodur ortaya çıkan.
Bugün gelen bir hastamla da aynı konulardan bahsettik. Kendisi yıllardır sinir hastası. Benim yaşımdan daha büyüktür belki ilaç kullanarak geçirdiği yılların sayısı. KOAH hastası aynı zamanda. Ve bilumum kronik hastalıklar sahibi.KOAH harekete geçmiş yine soğuk, dumanlı hava ve sigara üçlüsüne dayanamayarak.''Zor oluyor bırakamam ama azalttım'' diyor her seferinde, kendisi de inanmasa da. Bırakılmıyor istemeden de. Ama halinden de pek şikayetçi değil. Her gün önce doktora sonra bana uğramaya alışık olduğu için zor gelmiyor bu şekilde yaşamak ona.
Düşünüyorum; acaba ondaki zorlukların onda biri bende olsa nasıl olurdum? diye.Şükür diyorum başka da diyecek birşey bulamıyorum :)

Dipnot: sigara sağlığa zararlıdır :P bu kadar sigara düşmanlığı sağlıkçı olmanın yan etkisi sanırım :D

Dipnot2: Bahsettiğim hastam Şubat ayında ani bir kalp kriziyle vefat etti. Allah rahmet etsin

Oğlum..


Bugün birazcık oğlumdan bahsetmek istiyorum. Henüz 5 aylık dünyalar tatlısı bir minyatür insan.Varlığıyla hayatımı tepetaklak eden, (şaka oğlum şaka :p ) Hayata bakışımı değiştirmem gerektiğini düşündüren, kendime daha fazla zaman ayırmam gerektiğini hatırlatan, genelde bana pek de zorluk çıkarmayan, sessiz sakin bir bebek o.Özlemiyle günümü dolduran evladım o.
Onunla ilgili güzel hayallerim var gerçekleşmesini temenni ettiğim. Her anne kadar ben de evladımın en iyisi olmasını istiyorum. Ne olacağı mühim değil ama ne olursa olsun iyisi olsun istiyorum. Ama ona mudahale etmeden, kısıtlamadan, sadece yol göstererek; ona en iyiyi, en güzeli vermek amacım.
Şimdilik öyle çok birşey istemiyor sağolsun. Acıkınca karnını doyurmak, altını pisletince temizlemek, birazcık da sevgi onu tüm gün idare edebilecek kadar yeterli şeyler.
Çalışan bir anneyim ben. Oğlumu gün içinde fazla göremediğim için çok özlüyorum.
Biraz da kendimden bahsedeyim hazır sırası gelmişken. Çalışan annelerin eve, işe, çocuğa, eşe vb. nasıl zaman ayırdıklarını hakikaten merak eden, onlara imrenen bir anneyim demekle kendimi az buçuk ifade etmiş olayım.En büyük korkum gün boyu çalışıp yorulan ve hayatı bundan ibaret olan, eve geldiğinde eşiyle ve özellikle çocuğuyla ilgilenmeyen bir anne olmak.Şimdilik idare ediyoruz bence.
Aşırı ilgili bir anne de değilim. Öyle olmak da istemiyorum. Çocuk kendi doğal sürecinde büyümeli bana göre. Ama kahretmesin ki mükemmeliyetçilik takıntım tutuyor yine de zaman zaman.
Henüz anne olmaya yeni adapte oluyorum dersem yanlış olmaz heralde. Her ne olursa olsun oğlumla geçirdiğim zamanların tadı bambaşka. Yeni mutluluk kaynağım o benim.Oğlum o benim...

Karamsarlık

Son zamanlarda -aslında sadece son zamanlarda mıdır bilinmez- olur olmaz şeye canım sıkılır, keyfim kaçar; hatta ve hatta gözlerim dolar oldu. Dünya bu kadar değerli mi gözümde? Yansa yorganım var mıdır içinde? Olsa neye yarar ya da kime zarar.
Bir hüzün halidir etrafımı sarmış giden. Bebeğime olan hasretime yoruyorum bu durumu. Gün içinde fazla göremiyor olmama. Ama sanırım durum bu kadarla sınırlı değil. Sonuçta tek çalışan anne ben değilim. Postnatal depresyon demeye de dilim varmıyor.
Etrafımda gerçekleşen güzel olaylardan bile bir hüzün çıkarabilir olmuşum.
Dün belli belirsiz yaşlar süzülüverdi gözlerimden. Gülerken, aradan kaçıveren. Toparlamaya çalıştım ama eşimin anlamaması ne mümkün. Halbuki çok keyifli bir andı. Çok da eğlenmiştim. Öyle işte.
Önemsenmesi gereken bi durum değildir diye bunu da geçiştiriyorum böylelikle. Umarım uzun sürmez bu depresif hallerim diyerek bekliyorum. Her zaman yaptığım gibi ötelemekle geçiyor ömür.

Sıcacık Bir Merhaba..

Herkese içten, gönülden, karşılık beklemeden, safiyane bir merhaba..Alelacele aklıma gelenleri yazıyorum şu an..Ne yazacağımı kestiremeden çalakalem kaydedilen satırlar bunlar..En kısa zamanda uzun yazılarla görüşmek üzere..