İznik Gölü'nün kıyısında küçük, şirin bir ilçe İznik. Aslında dört farklı medeniyete başkentlik yapmış tarihte önemli bir yer. Bugünlerde tarihsel olmasa da turistik cazibesini hala muhafaza ediyor. Bir ya da iki katlı binaların bulunduğu, gökyüzünün görüldüğü, kalın surlarla çevrili bir yer burası. Gölün hemen kıyısına kurulan ilçe, yaz aylarında muhtemelen oldukça hareketlidir. Bizim gittiğimiz gün havanın kapalı ve soğuk olması nedeniyle her yer sakindi. Issızdı bile diyebilirim. Yine de dar İznik sokaklarında birkaç turist otobüsüyle karşılaştık.
Şehir merkezine doğru ilerlediğimizde Çini atölyeleri de görülmeye başladı.
İznik deyince aklıma gelen ilk şey çini oluyor. Bu nedenle Çini atölyelerini gezmek, hem yapanları seyretmek hem de boyamak için malzeme almak istedim. Çini yapımıyla bir dönem uğraşmış biri olarak buradan alabileceğim farklı bisküviler (boyanmamış malzemeler) olabilir niyetiyle girdik surların arasından. İlçe merkezinde küçüklü büyüklü pek çok atölye bulunuyor. Atölyelerin hemen hepsinde satıcılar aynı zamanda da üretici. Elindeki bisküviye tahrir çeken, boyama yapan insanlar kapıdan girdiğinizde işlerine ara verip sizinle ilgileniyorlar.
Bunlardan biri de Süleyman Paşa medresesi. Bahçeye girişte zeytin ağacı karşılıyor bizi. İçeride 8-10 kadar çini atölyesi. Bahçedekilerle ayak üstü konuşuyoruz. Burada kursiyer olduklarını öğreniyoruz. Her atölyenin içinde bir çini ustası. Hem çalışıyor hem sergiliyor. Dileyenler için satışı da var çinilerin. Ancak ben kendim boyamak istediğim için buradan birşey almadan çıktık.
Bunlardan biri de Süleyman Paşa medresesi. Bahçeye girişte zeytin ağacı karşılıyor bizi. İçeride 8-10 kadar çini atölyesi. Bahçedekilerle ayak üstü konuşuyoruz. Burada kursiyer olduklarını öğreniyoruz. Her atölyenin içinde bir çini ustası. Hem çalışıyor hem sergiliyor. Dileyenler için satışı da var çinilerin. Ancak ben kendim boyamak istediğim için buradan birşey almadan çıktık.
Yol kenarlarında burada yaşayanlar saksılara küplere yeşillikler çiçekler otlar dikmişler. Kendiliğinden bitenler de vardı tabi. Çok güzel naneler vardı ama fotoğraf çekmek aklıma gelmedi. Bu çiçeklerin de renkleri çok hoşuma gittiği için fotoğrafladım.
Ayasofya Camisi müze olmaktan kurtulmuş ve ibadete açılmış. Halen hristiyanlar için de öneme sahip yapıda kilise yapıları da varlığını korumuş.
Orta alanda namaz için düzenlenen bölümün etrafında kiliseden kalma, rahiplerin oturması için ayrılmış synthronon denilen kademeler
İznik hayatın yavaş aktığı bir yer. Belki mevsimden kaynaklı da bu kanıya varmış olabiliriz. Bir de yaz aylarında gelip görmek gerek.
Soğuk ve kapalı havaya, tek tük atan yağmura rağmen ıslanmadan gezimizi bitirebildik şükür. Bir hafta sonumuzu daha gezerek görerek geçirmenin verdiği mutluluğu anlatmak istedim dilim döndüğünce. Umarım yaz aylarında buraya tekrar uğrama ve sahilde bir çay içme şansımız olur.
İznik'e tek kelimeyle bayılıyorum...
YanıtlaSil