Deneme

13 Ağustos 2010 Cuma

Anne, İş, Ev vs. vs.

Bu günlerde okuduğum pek çok yazıda, gazetede, dergide, gündemde annelik-doğum konusuyla karşılaşır oldum. Özellikle doğal doğum süreciyle alakalı bilgiler içeriyor bu yazılar. Algıda seçiciliğim mi arttı diyeceğim ama zannetmiyorum. Pek çok anne eskisine göre çok daha bilinçli. Doğruları öğrenip kendini istediği şekilde doğum-annelik sürecine hazırlamaya. Hazır etrafta pek çok anne/ anne adayı varken ben de kendi deneyimlerimi paylaşayım istedim.
Kendimi anne olmaya ne zaman hazır hissettim bilmiyorum. Hatta hazır hissettim mi ondan da hiç emin değilim. Evliliğimizin 13. ayındaydık gebeliğimi farkedeli.
Hızlı yaşadım o zamana kadar pek çok şeyi. Şartlar öyle gerektirdi. Okul biter bitmez (hatta nerdeyse bitmeden başlayan) iş hayatı koşturmacası, iş düzenim oturmadan evlilik hayatımın başlaması beni kendime daldan dala konan bir kuş gibi hissettirdi. Birini tam rayına oturtamadan diğeri çıkıyordu şapkadan. Derken şapkadan son çıkan bebek oldu. Bu şekilde bir yaşam benim ve eşimin ortak kararıydı. Şikayetçi değilim yani yanlış anlaşılmasın.
Bir bebek sahibi olmayı evliliğimizin birinci yılı sonlanırken istemeye başladık. Zamanı hakkında bir plan yapmamıştık ama çok uzaklarda değildi bu zaman. İnsanın etrafında deneyimli birilerinin olup da ona yol göstermesi çok güzel birşey. Bana yol gösteren biri olmadı hamilelik ve doğumla alakalı. Hamile olduğum günden itibaren gebelik ve annelikle ilgili bulduğum her yazıyı okudum, her deneyimi dinledim. Elimden geldiğince kendimi yetiştirdim.
Bebek doğana kadar herşey iyi sayılırdı. Doğumdan sonra pek çok şeyin dengesi değişiverdi. Bense bu dengeyi kurmakta zorlanmaya başladım. Kendime zaman ayıramayan biri oldum çıktım. Her telefon konuşmamda arayan hangi arkadaşımsa ona dediğim cümle : ''Her şey yarım; ne tam bir anne, ne tam bir iş kadını ne de tam bir eş olamıyorum.'' Olamıyordum. Heryere yetişmeye çalışıyor ama hiçbirini tam anlamıyla yetiştiremiyordum. Yıpranıyordum her geçen gün ve yıpratıyordum da. Bana herşeyin üstesinden tek başıma gelemeyeceğimi hatırlatan eşime kızıyordum bir de üstelik.
Önceleri bir tek ben böyleyim zannediyordum. Sonra sonra etrafımda benim deneyimlerimi yaşayan arkadaşlarım çoğaldıkça, anladım ki bir kadın iş-ev-çocuk arasında gidip geliyorsa gerçekten çok zor durumda. Ona yardım gerekli. Burdan bana yardımcı almam konusunda ısrar eden eşime o zamanlar karşı çıkıyor olsam da bugün anlıyorum ki her anneye bir yardımcı şart. O zamanlar neden mi karşı çıkıyordum eşime. Çünkü ben herşeyi kendim yapacaktım. Ben bir super woman'dım. Tabi ki heryere yetişemedim. Bazen tökezledim yürüdüğüm yollarda. Aslında bir yardımcıdan daha çok bir ara şart. Bir mola. Herşeyden elini eteğini çekip bebeğiyle istediği gibi ilgilenmesi için ona uzun bir mola şart bence. Kendiyle ve hayatla da tabi. Hiç kimsenin zamanından çalmadan, Gözü arkada kalmadan eksik birşeyler kaldı mı diye. Sadece önüne bakıp anı yaşamasına müsade edilmeli.
Gün oldu devran döndü. Çalışma hayatına ara verdim. Bana tabiri yerindeyse ilaç gibi geldi. Ben işkolik bir kadın değilim.Ama çalışıyorken işlerimi halletmeden de rahat edemezdim. Özellikle anne olduktan sonra evde olup evde çalışmak, bebeğimle ilgilenmek, kendime zaman ayırmak, kitap okumak, müzik dinlemek, kek çırpmak, toz almak bile bana çok iyi geldi doğrusu. Daha ilgili, daha sakin, daha anlayışlı oldum. Dışarı çıktım bol bol. Gün yüzü gördüm diyebilirim uzun zaman sonra özgürce. Özgürce dolaştım sokaklarda. Yarın iş var derdi olmadan, sabah erkenden sıcak yuvamdan gitmek zorunda olmayışım beni hayli keyiflendirdi.
Şimdi bir yol ayrımındayım. Yeniden çalışmakla çalışmamak arasında. Keşke annelik de bir meslek kabul edilse de bizlere işe gitmeden maaş verilse :D Tek sorumluluğumuz can parçamız evladımız olsa. Daha doğumumun üzerinden bir ay geçmeden çalışmaya başlamak zorunda kaldığımdan mıdır nedir çok içerliyorum çalışan annelere. Ve çalışan anne bebeklerine. En az iki sene anne ve bebek birarada olmalı hergün. Çocuk anne kokusunu doya doya çekmeli içine. Anne de anne olduğunu hissetmeli.
Doğumdan 20 gün sonra yani neredeyse ayaklanır ayaklanmaz başladım çalışmaya. İş ortamım zorlayıcı değildi ama bebeğimden ayrı kalmak beni bayağı zorladı. Kendimi anne gibi hissedemedim. Sabah akşam emzirmelerimiz dışında oğlumla o kadar yabancıydık ki. Farkedemedim geçen zamanı. Bu günlerde bana düşkünlüğünün nedenini. Benden ayrılmak istemeyişini. Son altı aydır sürekli beraberiz şükür. Anne olmanın tadına ancak varabildim diyebilirim. İnsan yaşamayınca hissetmiyor. Görmediği şeyin varlığını da kaybını da düşünmüyor. Ben o günlerde nasıl hissetmemişim bunları diyorum şimdilerde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder