Deneme

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Ve İstanbul



İstanbul... Hareket noktamız. Her semti ayrı bir güzelliğe matuf. Ağlayanı bile bahtiyar bir kent.
Tatil planı yaparken İstanbul'a iki günümüzü ayırdık. Gezmek için tabi ki yetmez ama belli başlı gitmek istediğimiz yerlere gitmek için yeterli bir zaman.
Anadolu Kavağı ile başladık turumuza.Anadolu Kavağının girişinde Cenevizlilerden kalan Yoros Kalesini gezerek iskeleye kadar indik. Burada sahil boyunca lokantalar mevcut. Deniz kenarında bir masada lüferlerimizi yedik martıları seyrederek. Yemek yediğimiz yerin hemen yanındaki sandalı da hatıra niyetine fotoğrafladım. Anadolu Kavağında yaşayan insanlar zevk ve estetik sahibi diyerek düşünmeye sevketti beni gördüğüm evler. Pek çoğunun penceresinde çiçekler camlarında nakış ya da dantel elişi perdeler tüller. İnsanın emek verdiği hangi iş güzel olmuyor ki? Yeter ki içine sevgisinden eklesin.
Anadolu Kavağından çıktıktan sonra Yuşa A.S. Kabrini ziyaret ettik. Ardından Beykoz Kasrına gittik. Tadilat nedeniyle ziyarete kapalı olduğunu öğrenerek gezemeden yolumuza devam ettik. Sıradaki durağımız Hidiv Kasrı idi. Burayı gezerken Osmanlı'nın ihtişamını hayal etmeye çalıştım. Ne hayatlar akıp geçti buradan. Taşlar duvarlar bir dile gelse konuşsa bizlere neler anlatırdı acaba. Bu kargalar da Hidiv Kasrının şu anki sakinlerinden. Bahçede öyle güzel duruyorlardı ki. İnsanlardan da kaçmıyorlar. Bir an acaba heykel mi diye geliyor insanın aklına. O derece sakinler yani.
Hidiv Kasrından sonra ki durağımız Mihrabat Korusu. İstanbul Kanlıca manzaralı bir mesire alanı. Burada oğlumuz bizimle birlikte balık yemediği için balık çorbası içirdik. Güzel oldu. İçime sindi. Çorba gayet lezzetliydi. Ben meşhur Kanlıca yoğurdu yedim burada.
Günümüzün büyük bir kısmı bitmişti. Gün batmaya yakındı. İstikamet Salacak iskelesi. Buradan Kız Kulesi seyri. Tam da gün batımına denk geldi. Gerçekten izlenmeye değerdi. güneş tamamen gözden kaybolana kadar sahilde oturduk. Çekirdek çitledik. Kabuklarımızı yere atmadık.Artık gün iyiden iyiye bitmiş yerini akşama bırakmıştı. Konaklayacağımız yer Üsküdarda idi. Girişimizi yapıp biraz vakit geçirdikten sonra Çamlıca Tepesine doğru yola koyulduk. Aşırı kalabalıktı. Bu kadar kalabalık olacağını tahmin etmiyordum. Neredeyse yürümek bile zorlaşıyordu zaman zaman. Her zaman mı böyleydi yoksa bizim şansımız mı orası bilinmez artık.
Gece boğaz manzarası da ayrı bir güzel oluyor. Gezdik gördük. Çayımızı içerek gezilecek yerlerimizi bitirmenin huzuruyla kalacağımız yere döndük.
Sabah erkenden uyandık. Üsküdar'da sabah kahvaltısının ardından feribotla Avrupa yakasında geçtik. Kalacağımız yer Cankurtaran'da idi. Öncelikle buraya gelerek giriş yaptık. Ardından Pierre Lotti'ye giderek burada Haliç'e karşı çaylarımızı yudumladık. Niyetimiz öğleden sonra Topkapı Sarayı'nı gezmekti. Ancak salı günleri kapalı olan saraya salı günü gelmiştik. Zaten pazartesi günü kapalı olan Beylerbeyi Sarayına da pazartesi günü giderek girememiştik. Bu gezimizde saray gezmek nasip değilmiş diyerek Sultanahmet Camiine doğru devam ettik. Tadilat çalışmalarından ötürü caminin içerisine giremedik. Kanuni sultan Süleyman ve Hürrem Sultanın Kabirlerini gezerek Beyazıt Meydanına vardık. Burada Sahaflar Çarşısını gezdik. Ardından Kapalı Çarşı'yı gezdik. Sultanahmet köftecisinde köftelerimizi de yiyerek kalacağımız yere dönüş yaptık. Akşam kısa bir süre de olsa sahil kenarında oturarak kısa İstanbul serüvenimizi sonlandırdık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder